Nurdan Gürbilek, daha çok edebiyatın; mağdurluk, dışlanmışlık, incinmişlik gibi duygularıyla olan ilişkisini konu edinen deneme-eleştiri tarzında yazdığı kitaplarıyla bilinen önemli bir yazardır. İlk kitabı Vitrinde Yaşamak’ta Türkiye’nin yakın tarihi; 1980’lerle değişen siyasal yapının toplumsal tezahürlerini, modern kültürün bu dönemdeki görünümünü ve toplumsal alanda yaşanan dönüşümleri ele almaktadır. Ayrıca kitap boyunca Gürbilek’in, sosyolojik bir perspektifin yanı sıra edebi bir dil kullanarak da 80’lerin kültürel iklimini hem başarılı bir şekilde analiz ettiğini hem de eleştirel bir üslupla bu tarihsel süreci dönemselleştirmeye çalıştığını söylemek mümkündür.
Vitrinde Yaşamak, Giriş bölümü hariç birbiriyle ilişkili olan dokuz denemeden oluşmaktadır. Bunlar: 1980’lerin Kültürel İklimi, Vitrinde Yaşamak, Adlandırılmak, Mahrumiyet, İktidarın Sağlığı, Krizin İmkânları, Vicdan ve Teknik, Bastırılmışın Geri Dönüşü, Teklifi Olmayan Kültür’dür. Bu denemelerde Gürbilek, 80’li yılların Türkiye’sinde var olan karşıtlıkları temel sorunsalı haline getirerek böyle düşünmesine neden olan faktörleri yalın bir üslupla açıklamaya çalışmaktadır. Ona göre temelde bu karşıtlığın sebebi; 80’lerin iki farklı iktidar biçimine sahip gibi görünmesidir. Bunlardan ilki, olağanüstü koşulların baskı ve yasakların bastırma ve şiddeti yaratan iktidar, diğeri ise insanların daha önce hiç olmadığı kadar istek ve arzularının karşılanmasına teşvik eden iktidardır. Bu durumu daha iyi analiz edebilmek için Gürbilek, 80’leri ilk yarı ve ikinci yarı olarak iki döneme ayırır. 80’lerin ilk yarısı; darbenin, şiddetin, baskının, kısıtlamaların görüldüğü; ikinci yarısı ise nispeten özgürleşmenin, daha modern daha sivil bir iktidarın görüldüğü döneme tekabül etmektedir. Öte yandan Gürbilek, bu iki ayrıma dikkat çekerek birbirine zıt görünen iki farklı iktidar biçiminin, söz siyasetinin ve kültür stratejisinin aynı dönemde var olabilmesinin 80’lere has bir özellik olduğunu bu yüzden de nispeten bu dönemi anlamının ve açıklamanın güç olduğunun altını çizmektedir. Bunlara ek olarak bahsedilen bu ayrımlar birbirinden bağımsız olarak düşünülmemelidir. Çünkü kültür ve iktidar iç içe geçmiş ve bunun sonucunda toplumsal alanda büyük değişimler meydana gelmiştir. Daha çok kültürel alanda yaşanan bu değişimlerin büyük bir sebebi ise medyadır. Çünkü medya yoluyla popüler kültür piyasa içinde dolaşıma sokulmuş ve toplum kısa zamanda bu kültüre uyum sağlamıştır. Bununla birlikte ilk kez bu dönem de mahrem olarak görünen özel hayat kamusal hayatın içinde var olmaya başlamıştır. Bundan dolayı Gürbilek, özel hayatın kamusal bir ifadeye dönüşmesini, Türkiye’nin Batılılaşmasının bir kanıtı olarak değerlendirir. Ona göre her ne kadar Batı’da özel hayatın kamusal alana taşınma sürecine kurumsal bilgi, çözümleyici ve sınıflandırıcı bir bilimsel söylem eşlik ediyor olsa da cinselliğin, cinsel eğilimlerin, haz ve arzunun açık bir şekilde ve hatta ısrarla konuşulmaya başlanması noktasında Türkiye Batılı toplumlara benzemeye başlamaktaydı. Ayrıca bu dönemde yaşam tarzlarının da sınıflandırılmaya başlandığını görmekteyiz. Örneğin; “yalnız yaşayan kadınlar”, “çocuksuz çiftler”, “68’liler” “marjinaller” “arabesk müzik seven aydınlar”. Bunların yanı sıra, cinsel yönelimler (Eşcinseller, Biseksüeller, Transeksüeller, Zıtcinsler) olarak sınıflandırılmış ve neyin “normal” olup neyin normal dışı olduğu hakkındaki görüşler yine bu dönem kamusal alanda tartışılmaya başlanmıştır. Gürbilek’e göre, bu değişimlerden dilde etkilenmiş ve bunun sonucunda hayali bir dil yaratılmıştır. Bu dil, kendini toplumsal gerçekliği yadsıdığı ölçüde var eden bununla birlikte bu gerçekliği yadsıdığı ölçüde de Batılı olabileceği görüşüne sahip olan, hakikatten koparılmış sadece bir söyleme dönüşmüş hayali bir dildir. Buna örnek olarak emek ve sömürü kavramlarını örnek veren Gürbilek, bu dilin gelişimine büyük katkı sağlayan unsurun Türkiye’de reklamcılık sektörünün gelişmesi olduğunu düşünmektedir. Başka bir deyişle toplumsal alan her şeyin televizyonlarda, billboardlarda açık seçik sunulduğu, ürünün arkasındaki emeğin görmezden gelinerek yalnızca sergilenişi, sunuluşu dikkatleri çektiği bir vitrin’e dönüşmüştür. Böylece artık sözün, hakikatin yerini imgeler ve göstergeler almıştır. Nitekim herhangi bir şeyin reklamı ne kadar iyi yapılırsa o kadar çok tüketilmeye başlanmış ve bu doğal olarak kültüre de etki ederek popüler kültürün yaygınlaşmasına neden olmuştur. Gürbilek, kitapta kültürel alanda yaşanan değişimlerden biri olan müziğe odaklanmaktadır. Örneğin köyden kente göç etmiş ama ne tam anlamıyla kentli olabilmiş ne de köylü kalabilmiş insanların müziği olan; arabesk müzik, adının bu dönem konduğunu başka bir deyişle arabesk müzik alt kültürün kendini ifade ediş biçimine belirgin biçimde bu dönemle dönüştüğünü ifade etmektedir. Bunların yanı sıra bu değişim kitapta 1970’lerin, 80’lerin ve 90’ların farklılaşan müzik anlayışlarına ve temsillerine de ayrıntılı bir şekilde yer verilerek analiz edilmiştir.
Kitapta eleştirilecek tek nokta zaman zaman tekrara düşülmüş olması ve aslında birbirinden bağımsız olarak yayımlanmış bu denemelerin her ne kadar ortak konuları işlese de tek bir kitapta toplanması sonucu yer yer geçişlerde kopukluk yaşanmasıdır. Fakat genel olarak özetleyecek olursak Gürbilek, Vitrinde Yaşamak adlı kitabında Türkiye’nin 80 darbesi sonrası olağanüstü şartları yaşadığı, Kemalizmin Türk toplumu için planladığı modernleşme ve modern kimlik planlarının istenen gibi sonuçlanmadığı bunun neticesi olarak da ortaya çıkan melez kimliğin popüler kültürle daha da fazla parçalandığı ve kentleşmeyle yaşanan göç sonucu şehre uyum sağlayamayan alt kültürün sesini müzikle duyuruşunu, kamusal alan ve özel alan ayrımının çöküşünü, toplumun kültür endüstrisine entegrasyonunu ve bunun gibi daha pek çok kültürel alanda yaşanan değişimleri başarılı bir şekilde analiz etmiştir. Dolayısıyla bu dönem ile ilgili şunu söylemek mümkündür; 80 öncesi bastırılmış olan ne varsa bu dönemle birlikte ortaya çıkmaya başlamış ve bu özellikle de kültürel alanda büyük bir toplumsal değişim ve dönüşüme yol açmıştır.
Gürbilek, N. (2019). Vitrinde Yaşamak: 1980’lerin Kültürel İklimi. İstanbul: Metis Yayınları.