“Bilim itaatsiz olana ihtiyaç duyar” (T. Adorno).
Giriş
Daha önceleri tarih karşısında geri bırakılan mekân, 20. yüzyılda öne çıkmaya başlamıştır. Foucault (akt. Soja, 2017: 19)’un belirttiği gibi, “içinde bulunduğumuz çağ, belki de her şeyden önce mekânın çağı olacaktır.” Bu durumun ortaya çıkışı tek bir nedenle olmamıştır. Tarihsel süreç içerisinde gelişen birçok olay, mekânın daha yakından incelenmesine zemin hazırlamıştır. Modernitenin büyük anlatılarının zayıflaması, 20. yüzyılda iki dünya savaşının yaşanması, bilim ve teknolojideki ilerlemenin büyük kıyımlara neden olması, modernizmin müreffeh toplum anlayışının eskisi kadar güçlü olmaması gibi gelişmeler, tarihsel yaklaşımın eleştirilmesiyle sonuçlandırılmıştır. İki dünya savaşı arasında kurulan Frankfurt Okulu Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’nün kuruluşu, böyle bir tarihsel anlayışın eleştirisini sunan ilk topluluktur. Böyle bir bunalım dönemi içerisinde ortaya çıkan Frankfurt Okulu, eleştirel bir yaklaşımla mevcut ideolojilerden farklı bir toplum modeli yaratma uğraşına girmiştir. Geuss(2018: 12) Frankfurt Okulu teorisyenlerinin ayırıcı özelliklerini aşağıdaki üç tezle açıklar:
“1. Aşağıdaki anlamlarda eleştirel teorilerin insan eylemi için rehber olarak özel bir konumları vardır:
(a) bu teorilere inanan faillerin aydınlanmalarını, yani onların gerçek çıkarlarının nerede olduğunu saptamalarını sağlama amacındadırlar;
(b) içkin bir anlamda özgürleştiricidirler, yani failleri, en azından kısmen kendi kendilerine dayatmış oldukları bir zorlamadan (coercion), bilinçli insan eyleminin kendi kendini früstre etmesinden kurtarırlar.
2. Eleştirel teorilerin bilgi içeriği vardır, yani bilgi biçimleridirler.
3. Eleştirel teoriler epistemolojik olarak temel bakımlardan doğa bilimlerinden farklıdırlar. Doğa bilimlerinde teoriler ‘nesneleştiricidir;’ eleştirel teoriler ‘dönüşlü’dür (reflective).
Üçüncü tezden de yola çıkarak şu ifadeleri kullanabiliriz: Frankfurt Okulu teorisyenlerinin bilim anlayışı, doğa bilimlerinin nesnelleştirici anlayışlarından ziyade, eleştirel ve özgürleştiricidir. Bu bağlamdan hareketle eleştirel kent teorisyenleri de kenti incelerken daha özgürlükçü bir yaklaşımdan hareket etmektedir. Böylelikle eleştirel kent teorisyenleri, pozitivist anlayışa sahip olan teorisyenlerin, kent yaklaşımını eleştirmişlerdir. “Çünkü pozitivist öneriler dünyayı sadece algılanabilir bir fenomen olarak açıklamaktadırlar. Eleştirel teori hem günlük hayat içerisinde hem de sosyal teoriler içerisinde etkisini irdelemiştir” (akt. Demir, 2009: 66).
Eleştirel Kent Teorisi ve Kent Algılayışı
“Eleştirel kent teorisi, ideolojinin eleştirisini hem kentler arasındaki hem de kentlerin içindeki iktidarın, eşitsizliğin, adaletsizliğin ve sömürünün eleştirisini içerir” (Brenner, 2014: 29). Brenner’ın bahsettiği; iktidar ilişkileri, eşitsizlikler, adaletsizlikler ve sınıfsal ilişkiler daha önceleri dile getirilmeyen konulardır. Eleştirel kent teorisyenlerinin bu kavramları öne çıkarması, daha önceki kent çalışmalarında öne çıkarılmayan içeriklerdir. Mekâna ilişkin yaklaşımların 1970’li yıllarla birlikte yeniden yorumlanması eleştirel kent teorisyenlerinin yol göstericiliğiyle mümkün olmuştur. Lefebvre’nin “(toplumsal) mekân (toplumsal) bir üründür” (2019: 56) önermesi, mekâna ilişkin ilişkisel yaklaşımın bir ifadesidir. Kısacası mekân, insandan kopuk değil, insanın toplumsal süreçteki etkileşimiyle üretilen bir mekândır. Bundan dolayı da eşitsizlikler, iktidar ilişkileri, sınıfsal farklılaşmalar, güç ilişkileri, kent hakkı vb. kendisini mekânda gerçekleştirir. Eleştirel kent teorisyenlerinden etkilenip çalışma yapan araştırmacıların kenti ele alış biçimi bu kavramlar üzerinden gelişm(ektedir)iştir. Başka bir teorisyenin fikrinden yola çıkarsak, Harvey, (2016: 187) kenti çelişkilerin ve üretim tarzlarının örgütlendiği mekansal bir yapı olarak görür. Kent, eleştirel teorisyenlerin perspektifinde düzenli bütünsel bir mekân değil, tam tersine çelişkilerin ve parçalılıkların olduğu bir görünüme sahiptir. Kent içerisinde yukarda sıralanan zıtlıkları görmeden, kenti ve mekânı algılayış pozitivist anlayıştan farklı olmayacaktır. Castells’in (2020) ilk baskısı 1978 yılında yazılan “Kent Sınıf İktidar” kitabı, iktidarın kent içerisinde sınıflar ile olan ilişkisini çözümlemeye çalışır. “Bu yazarların teorik, metodolojik ve politik farklılıklarına ortak bir kaygısı vardı: Kapitalizm koşullarında metalaşma süreçleri için stratejik mecralar olarak şehirlerin nasıl işlev gördüğünü anlamak” (Brenner, Marcuse, Mayer, 2014: 18). Kapitalizmin gelişip kalkınmak için kente nasıl bağımlı olduğunu açıklamaya çalışmak eleştirel kent teorisyenlerinin amacıydı. Böylelikle teorisyenler kenti açıklarken eleştirel perspektiften bakmayı yeğlemişlerdir. Çünkü, kapitalizm kent içerisinde konumlanıp gelişirken, yarattığı artı değerler üzerinden, sermayesini ve tahakkümünü inşa eder. Bu da kent içerisinde büyük sınıfsal farklılaşmayı ortaya çıkarır.
1960’lı yıllarda kentte meydana gelen toplumsal hareketlerin eş zamanlı olarak ortaya çıkışı, kapitalizmin tek bir alana değil birçok alanda yayıldığını gösterir. Bunun sonucunda dünyada, ülkemiz de dahil, 1960 olayları benzer başlangıçlar ve sonuçlarla olagelmiştir. Kısacası 1960’lı yıllarda ortaya çıkan gelişmeler tek bir kentle sınırla kalmamıştır. Kentlerde ortaya çıkan bu toplumsal eylemlerin temelinde, kolektif tüketim kurumlarının geliştirilmesinin yanı sıra, karar mekanizmalarına da halkın daha çok katılmasını talep ediyordu (Mayer: 2014: 104). Kapitalizmin büyüyüp, eşitsizliğin artırması ve dönemin kent olayları, eleştirel teori anlayışını destekler nitelikteydi. Çünkü pozitivist anlayışın getirdiği “toplumsal yapı kusursuz bir şekilde ilerler” anlayışı, kent olaylarının ortaya çıkmasıyla durumun çok da kusursuz olmadığını göstermiştir. Kentler, tüketim yeri ve tüketilebilen alan haline geldikçe, kent içerisinde hâkim olan sınıfsal yapılarda üst-orta sınıftan kişiler oluyordu (Schmid, 2014: 88). Kentin hâkim sınıfı belirli gruplar olunca, kent içerisindeki diğer gruplar da kent içerisindeki hakkını toplumsal olayları gerçekleştirerek ortaya koymuşlardır. Eleştirel kent teorisyenleri de bu olayların öncesinde ve sonrasında geliştirdikleri teorilerle, bu durumu açıklamaya çalışmıştır. Nitekim “pozitivizm, verili olguları olumlayan statükocu bir ideolojidir. Marcuse, eleştirel teorinin ise, aksine verili düzeni korumayı ya da meşrulaştırmayı değil, onu dönüştürmeyi amaçladığını vurgular” (Balkız, 2004: 12). Pozitivizmin var olan düzeni, fikri koruyan ve yanlışlığını görmeyen anlayışı, temelde ortaya çıkan sorunları açıklamasına yetmemiştir. Habermas, Adorno ve Horkheimer yaşadıkları dönemin o kadar da kusursuz olmadığının farkındaydılar. Nitekim Frankfurt Okulu’nun kuruluşundan (1923) önce ve sonra iki dünya savaşı ortaya çıkmıştır. Pozitivizmin, deyim yerindeyse sorgulamadan, sorun görmeden yaptığı bilim, dönemi algılamak ve anlamak için eksik kalmıştır. “İnşa edilen her ‘nesne’ sırası geldiğinde eleştirel incelemeye konu olur; mümkün mertebe gerçekleştirilir ve deneysel doğrulanmaya tabi tutulur. Şehir bilimi, kendini oluşturmak ve toplumsal pratiği yönlendirmek için tarihsel bir döneme ihtiyaç duyar” (Lefebvre, 2018: 126). Eleştirel teori, kent teorisyenlerinin, ihtiyaç duyduğu zamanda, kenti açıklamak ve anlamak için kullandıkları yol gösterici dayanakları olmuştur.
Sonuç Yerine
Eleştirel teorinin kent yaklaşımı, bugün de güncelliğini korumaktadır. Küresel çapta kapitalizmin dayattığı eşitsiz gelişim, çok boyutlu yoksulluk ve yoksunluklar, iktidarın dayattığı antidemokratik müdahaleler, göçmen krizinin kentlerdeki yansımaları gibi toplumsal düzlemde meydana gelen etkileşimler; eleştirel teorinin yaklaşımın güncel kılan meselelerdir. Çevre sorunu, bölgesel ve uluslararası çatışma ve kaos ortamları bir yandan günümüzdeki dünya sorunlarını oluştururken bir yandan da eşitsizlikleri ve çelişkileri arttırmaktadır.
Öte yandan kentlerin sermaye sahiplerinin çıkarları doğrultusunda üretilmesi ve yeniden üretilmesi her geçen gün karşılaşılan bir sorun olmaktadır. Neoliberal kent politikalarının eşgüdümüyle kent mekânı sermayenin motoru olarak görülmesi, toplumsal kargaşalara ve kent hakkı mücadelelerine sahne olmuştur. Örneğin ülkemizde bu yönde gözlemlenen kent mücadeleleri, doğal çevrenin sermaye uğruna katledilmesi, kentin en prestijli mekanlarının soylulaştırılması, otoyolların, milli parkların, köprülerin, müzelerin, mesire alanlarının özelleştirilmesi, tüketim odaklı kent kültürü yaratmıştır. Ekonomik kalkınma söylemi içerisinde yapılmaya çalışılan bu müdahale kapitalist sermayenin üretilmesini ve yeniden üretilmesini desteklemektedir. Dolayısıyla böyle bir sürecin içerisinde eleştirel teori hem kentsel çelişkileri ortaya çıkaran hem de daha özgürlükçü bir kent modeli inşa etmek adına söyleyecek sözü olandır.
Kaynakça
Balkız, B. (2004). Frankfurt Okulu ve eleştirel teori: Sosyolojik pozitivizmin eleştirisi. Sosyoloji Dergisi Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, (12-13), 135-158.
Brenner, N. (2014). Eleştirel Kent Teorisi Nedir? Brenner, N., Marcuse, P. ve Mayer, M. İçinde: Kar İçin Değil Halk İçin, Sel Yayıncılık, İstanbul.
Brenner, N., Marcuse, P., Mayer, M. (2014). Kar İçin Değil Halk İçin, (çev. A. Y. Şen), Sel Yayıncılık, İstanbul.
Castells, M. (2020). Kent Sınıf İktidar. (çev. Türkün, A.) Phoenix Yayınları, Ankara.
Demir, S. A. (2009). Sosyal Bilimlere Eleştirel Bir Bakış: Frankfurt Okulu ve Pozitivizm Eleştirisi, Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Dergisi, ss: 59-73.
Geuss, R. (2018). Eleştirel Teori Habermas ve Frankfurt Okulu, (çev. F. Keskin), Ayrıntı Yayıncılık, İstanbul.
Harvey, D. (2016). Sosyal Adalet ve Şehir. (çev. M. Moralı), Metis Yayınları, İstanbul.
Lefebvre, H. (2018). Şehir Hakkı, (çev. I. Ergüden), Sel Yayıncılık, İstanbul.
Lefebvre, H. (2019). Mekânın Üretimi, (çev. I. Ergüden), Sel Yayıncılık, İstanbul.
Mayer, M. (2014). Toplumsal Kent Hareketlerinde “Kent Hakkı” Brenner, N., Marcuse, P. ve Mayer, M. İçinde: Kar İçin Değil Halk İçin, Sel Yayıncılık, İstanbul.
Schmid. C. (2014). Henri Lefebre, Kent Hakkı ve Yeni Metropol Anaakımı, Brenner, N., Marcuse, P. ve Mayer, M. İçinde: Kar İçin Değil Halk İçin, Sel Yayıncılık, İstanbul.
Soja, Edward W. (2017). Postmodern Coğrafyalar Eleştirel Toplumsal Teoride Mekânın Yeniden İleri Sürülmesi, (çev. Y. Çetin), Sel Yayıncılık, İstanbul.