Guy Debord: Özne ve Temsil Olarak Proletarya

0
1069

Mevcut koşulları ortadan kaldıran gerçek hareket, burjuvazinin ekonomideki zaferinden itibaren ve gözle görünür şekilde de bu zaferin politik olarak ifade edilmesinden bu yana toplumu yönetmektedir. Üretici güçlerin gelişmesi, eski üretim ilişkilerini bozmuş ve durağan düzenin tamamı toza dumana karışmıştır. Mutlak olan her şey tarihselleşmiştir.

*

İnsanlar, tarihe karışarak, emeğe ve tarihi oluşturan mücadelelere katılmak zorunda kalarak ilişkilerini yanılsamalarından kurtulmuş bir şekilde gözden geçirmeye mecbur olurlar. Tarihsel döneme ait en son bilinçdışı metafizik bakış açısı, tarihin bizzat kendini açımlamak için kullandığı üretken ilerlemeyi tarihin nesnesi olarak görebilse bile bu tarihin kendinden başka nesnesi yoktur. Tarihin öznesi, kendini üreten, dünyasının –tarihin- efendisi ve sahibi haline gelen ve kendi oyununun bilinci olarak varolan canlıdan başka bir şey değildir.

*

Burjuvazinin yükselmesiyle başlayan uzun devrimci dönemin sınıf mücadeleleri ile tarih düşüncesi, tek bir akım içinde gelişirler; bu düşünce yani diyalektik, varolanın anlamını aramakla yetinmeyerek varolan her şeyin yok olmasının bilgisine erişir ve onun hareketi içinde her ayrılık yok olur.

*

Hegel artık dünyayı değil, dünyanın dönüştürülmesini yorumlamak durumundaydı. Sadece dönüştürmeyi yorumlayan Hegel, felsefenin felsefi tamamlanmasından başka bir şey değildir. O, kendi kendini yapan bir dünyayı anlamak ister. Bu tarihsel düşünce yine de her zaman geç kalan post festum doğrulanmayı dile getiren bilinçten başka bir şey değildir. Dolayısıyla, ayrımı sadece düşüncede aşabilmiştir. Bütün gerçekliğin anlamını tarihsel tamamlanışına bağlı hale getirmek ile aynı zamanda bu anlamı, kendisini tarihin tamamlanışı şeklinde oluşturuyormuş gibi ortaya çıkarmak arasındaki paradoks, 17. ve 18. yüzyıllardaki burjuva devrimleri düşünürünün, kendi felsefesinde, bu devrimlerin sonuçlarıyla uzlaşmadan başka bir şey aramamış olmasından kaynaklanır. (Hegel) “Burjuva devriminin felsefesi olarak bile bu devriminin bütün sürecini değil sadece nihai sonucunu ifade etmektedir. Bu anlamda Hegel’in felsefesi, devrimin değil, restorasyonun felsefesidir.” (Karl Korsch, Hegel ve Devrim Üzerine Tezler). Hegel, son bir defa filozof görevini yerine getirmiş, “varolanı yüceltmiştir”; ama zaten Hegel’e göre varolan, tarihsel hareketin bütünlüğünden başka bir şey olmazdı. Düşüncenin harici konumu aslında korunmuş olduğundan, bu konum ancak önceden çözülmesi gereken bir tin tasarısıyla, yani ne istediyse onu yapmış olan, ne yapmışsa onu istemiş olan ve tamamlanışı şimdiki zamanla çakışan mutlak kahramanla özdeştirilerek gizlenebilir. Böylece, tarih düşüncesi ölen felsefe, şimdi, dünyasını ancak tarihi tekrar yadsıyarak yüceltebilmektedir; çünkü söz alabilmek için her şeyi indirgediği bu bütünlüklü tarihin artık tamamlandığını ve hakikate dair kararın verebileceği tek mahkemenin kapandığını varsaymak zorundadır.

*

Proletarya bu tarih düşüncesinin unutulmadığını kendi eylemli varoluşu ile kanıtladığında, sonucun yalanlanması aynı zamanda yönetimin doğrulanması anlamına gelir.

*

Tarih düşüncesi ancak pratik düşünce haline gelerek kurtulabilir; devrimci sınıf olarak proletaryanın pratiği, kendi dünyasının bütünlüğü üzerinde işleyen tarihsel bilinçten başka bir şey olmaz. Devrimci işçi hareketinin bütün teorik akımları, Stirner ve Bakunin’den Marx’a kadar, Hegelci düşünce ile girişilen eleştirel bir çatışmadan doğmuştur.

*

Burjuva devrimleri düşüncesinin “aktarım yoluyla kurtarılması” için Marx’ın gerçekleştirdiği tersine çevirme, nesnelleşmesi yabancılaşmasıyla özdeş olan ve tarihsel yaraları hiç iz bırakmayan ve zaman içinde kendisiyle karşılaşmaya doğru ilerleyen Hegelci tin güzergahının yerine kabaca üretici güçlerin materyalist gelişmesini koymak değildir. Gerçek haline gelen tarihin artık sonu yoktur. Marx, Hegel’in olupbiten karşısındaki ayrı konumunu yıktığı gibi, herhangi bir dışsal yüce failin seyrini de yıkmıştır. Bundan böyle teori artık sadece ne yaptığını bilmekle yükümlüdür. Buna karşılık, ekominin hareketinin seyredilmesi, mevcut toplumun hakim düşüncesi içinde Hegel’in döngüsel sistem arayışının diyalektik olmayan yanının tersine çevrilmemiş mirasıdır: Bu, kavram boyutunu yitirmiş ve doğrulanmak için artık Hegelciliğe ihtiyaç duymayan bir onamadır; çünkü övdüğü hareket, mekanik gelişmesi gerçek anlamda her şeye hakim olan dünya görüşsüz bir sektörden başka bir şey değildir. Marx’ın tasarısı bilinçli bir tarih tasarısıdır. Sadece iktisadi olan üretici güçlerin körü körüne gelişmesinden ortaya çıkan nicel şey, nitel bir tarihsel uygunluk içinde dönüştürülmelidir. Ekonomi politiğin eleştirisi, bu tarihöncesinin sonunun ilk edimidir: “Bütün üretim araçları arasında en önemli üretici güç, bizzat devrimci sınıftır.”

*Guy Debord’un “Gösteri Toplumu” kitabının sayfa 70-73 arasından alıntılanmıştır.

Debord, G. (2021). Gösteri Toplumu. (Çev. A. Ekmekçi & O. Taşkent). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.