Tarih, kaydedilmiş ve yorumlanmış geçmiş olarak tanımlanmasının dışında bireyleri kişisel ve duygusal olarak ilgilendirmesi açısından da önemlidir. Tarih neden vardır? Tarih bireyin kendini tanımlayabilmesi ve tanıyabilmesi için vardır diyebiliriz. Öyleyse kendimizi anlamlandırabilmek için insan doğasının benzerlik ve farklılıklarını bilmemiz gerekir. İnsanın nasıl yaşadığı ve neler yapabileceğine dair veriler tarihten sunulmaktadır. O halde bu aşama tarihin tek bir perspektif ve eril söylemlerle bakmasının çok ötesinde yeni bir bakış açısının gelişimini gerekli kılmaktadır. Bu gereklilik kadın tarihi yazımının geliştirilmesinde önemli bir noktayı saptamaktadır. Kadın tarihi çalışmaları ilk olarak iktidar ve bilgi arasındaki ilişkiye odaklanmış ve yeni çalışmalar ile farklı bakış açılarını – farklı söylemleri keşfetmiştir. Kolektif bilinci bir köşeye bırakırsak toplumların organik belleği olmadığı için toplumsal olaylarının kaydını tutması için birilerine ihtiyaç duyulmuştur (1). Dolayısıyla geçmişin verileri tutulurken bu verilerden bazılarının seçilmesini gerekli kılan ve farklı yorumlayan ideolojik bir metot gelişmiştir. İşte kadın tarihi çalışmaları siyasetin, toplumun, gündelik hayatın, savaşın konusu olarak arka plana itilmiş ve adeta ikincil statüye sahip olan kadınların yeniden var olmasına katkı sağlaması açısından önem taşımaktadır. Kadın tarihi çalışmalarının getirdiği perspektif sadece kadınların değil aynı zamanda köle, işçi sınıfı, köylüler gibi tarihin çok dışına itilmiş kesimlerin de yeniden tarihin konusu olmasını sağlaması açısından da göz ardı edilmeyecek kadar önemli bir yer tutmaktadır.
Kadın tarihi çalışmaları öncelikli olarak eril tarih yazımına büyük bir eleştiri olarak ortaya çıkmıştır. Rankeci tarih yazımı büyük adamların, savaşların ve antlaşmaların tarihini anlamlandırılmasına neden olmuş ve dolayısıyla belge tarihçiliği önem kazanmıştır. Bu süreç özellikle Annales ekolü temsilcilerinin tarih yazımına yeni bir bakış açısı getirmesine kadar devam etmiş ve Annales ekolü temsilcileri belge tarihçiliği, büyük adamların ve savaşların tarihi yerine daha çok aşağıdan tarih olarak nitelendirilecek olan yeni bir bakış açısının oluşmasına neden olmuşlardır. Öyle ki bu bakış açısı ile doğanın, kadının, işçi sınıfının ve etnik azınlıkların faaliyetleri de tarihin konusu olabilmiştir. Tarih yazımında ortaya çıkan farklı perspektifler kadın tarihi çalışmalarının da gündeme gelmesine olanak sağlamıştır. Üstelik kadın tarihi çalışmalarından öte, feminist söylem ve bakış açısı gündeme getirilince aşağıdan tarih söylemi kuvvetlenmeye başlamıştır. Ayrıca tarihin odak noktasına kişisellikten uzak yapıları koyan ve dolayısıyla o dönemin iktidar ilişkilerinin öncesini ve sonrasını çok fazla sorgulamayan siyasi tarih yaklaşımları da eleştirmişlerdir (2). Tarih yazımında geliştirilen yeni yöntemlere rağmen kadın tarihi çalışmaları ilk etapta ancak toplumsal cinsiyet kavramı etrafında kendisine alan bulabilmiştir. Toplumun norm ve nitelikleri çerçevesinde kadın ve erkeğe çizilen sınırlar toplumsal cinsiyet(gender) olarak açıklanmaktadır. Bu bağlamda toplumsal cinsiyet psikolojisinde ön plana çıkan en önemli anlayış, kadın ve erkeğin iki ayrı kategori şeklinde ele alınması ve kişilikleri, fiziksel yapıları, düşünceleri, yetenekleri bakımından birbirinden farklı olduklarına dikkat çekilmesidir (3). Birbirinden farklı cinsiyet kimliklerinin rol ve davranış bütününü oluşturan toplumsal cinsiyet kategorisi çerçevesinde kadın hakları, feminist tarih ve kadın tarihi yazımları ön plana çıkmıştır.
Kadın tarihi çalışmalarının temel amacı, eril tarih yazımına ve bu tarih yazımının ürünlerine karşı kadın tarih yazımını geliştirerek kadınların görünmeyen tarafını ortaya koymaktır. Feminist tarihçiler kuramdan daha çok betimleme metodu ile kendilerine çalışabilecekleri bir alan oluşturmalarına rağmen ortaya konan veriler kuramsal çalışmaların da ortaya çıkmasını sağlamıştır. Çünkü kadın tarihinde olay araştırmalarının artması ve farklı toplumsal tecrübelerin yanında eşitsizliklerin nedenlerini anlatabilme başarısı ancak senteze dayalı bir bakış açısı ile mümkün olmuştur. Ayrıca son dönem kadın tarihi çalışmalarının artan niteliği ile kadın tarihi çalışmalarını radikal olarak görüp ötekileştirilmesine neden olanlar arasındaki büyük çelişki, kadın tarihi disiplinine ait sarsıcı yeni yaklaşımların üretilmesini zorunlu kılmıştır. Özellikle kadın tarihi çalışmalarını desteklemeyen ve eril tarih yazımını sürdürmeye çalışan tarihçilerin ve çalışmaların arasında ciddiye alınma konusu da bu alanın önemli bir disiplin haline gelmesinde etkili olmuştur. Kısacası, tarihsel bilginin toplumsal cinsiyet normları ile yeniden algılanması ve örgütlenmesi kadın tarihi çalışmalarının ilerleyişinde önemli paradigmalardan birini oluşturmuştur(4). Kadın tarihi çalışmaları, tarihin içindeki hiyerarşik yapıyı eleştirmiş ve ikincil statüye itilmiş kadın ve kadının günlük hayatı, siyasal söylemi, kültür ile ilişkisi ve daha birçok perspektif ile kadınları tarihin öznesi haline getirmeyi amaçlamıştır. Burada amaç sadece kadını görünür kılmak değil, tarih yazımında erkek için oluşturulmuş olan sınırsız alan varlığını da eleştirmektir. Scott, kadın tarihinin amaçlarını kadınlara kendi tarihini yazdırmak, kadınların tarihte yer almasını sağlamak, kadın-erkek arasındaki iktidar ilişkisinin arka planını ortaya çıkarmak ve bu durumu analiz etmek, kadın tecrübelerini ve başarılarını ortaya çıkarmak, kadınların baskı altında kalan yönlerinin açığa çıkarılmasını sağlamak, bireysel ve toplumsal baskı tecrübelerini tarihin konusu haline getirmek, cinsiyet rollerinin tarihsel süreçte değişimi sorgulamak şeklinde özetlemiştir(5).
Kadın Tarihi Çalışmalarında Sözlü Tarih Metodu
Sözlü tarih, geniş bir perspektif ile tarihi, iktisadi, sosyal, siyasal anlamda ele alarak hafızalarda kalan bilgileri geçmişten günümüze taşıyan tarih yazım metodudur. Sözlü tarih metodu özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında sosyal bilimlerin farklı teknolojik aletleri keşfetmesi ile başlayan süreçte ilk etapta ABD’de ardından İngiltere ve Kıta Avrupası tarih yazımında kullanılmaya başlanmıştır. Bu aşamadan ABD ve İngiltere sosyal tarihi araştırmalarına baktığımızda ses ve görüntü arşivi tarih yazımında geniş bir yer tutmuştur. Ancak Türkiye’de sözlü tarih çalışmalarına baktığımızda son 15-20 yıllık süreçte bu araştırma yönteminin geliştiğini söyleyebiliriz. Bu gelişme ile akademinin başta Tarih programları olmak üzere birçok program sözlü tarih çalışması yapmaya başlamıştır. Ayrıca sivil toplum kuruluşları ve vakıflarda bu anlamda kendilerine etkin bir alan oluşturmuşlardır. Sözlü tarih metodu sınırlı bir dönem ya da olayla ilgili anı ve bireysel gözlemleri kaydederek bir araya getirmiş ve böylece toplumların sosyal dinamikleri adına veri kaynağı oluşturmuştur. Sözlü tarih yazılı tarihin kaydedemediği verilerin analiz edilmesinde ve yeni bir verinin keşfedilmesi aşamasında önem taşımaktadır. Arka plana itilmiş kişilerin ya da hikâyelerin bu metot ile ön plana çıkarılması ve tekrar canlılık kazanması sözlü tarih perspektifinin tarih yazımına kazandırdığı demokratik bir bakış açısını göstermektedir. Tarihsel çalışmalara baktığımızda özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında işçi sınıfı, emek tarihi, soykırım, iç savaş, feminist tarih ve azınlık politikaları gibi konular hakkında sözlü tarih metodunun uygulanması bu tarihsel yöntemin yeniden keşfedilmesinin temel arka planını oluşturmuştur (6).
Sözlü tarih çalışmalarının önem kazandığı süreçte kadın tarihi araştırmaları için hangi araştırma yönteminin kullanılacağı tartışması sözlü tarihyönteminin öncelik kazanması ile sonuçlanmıştır. Çünkü sözlü tarih çalışmaları kadınların görünürlüğüne yöntemsel açıdan yenilik getirmiş ve cevap vermiştir. Bu çalışmalar neticesinde kadınların kendi kimliklerini nasıl kurguladıkları, yaşamlarındaki çelişkiler ve sorunlar, mücadele şekilleri ve var olma çabalarını anlamlandırma aşamasında ön plana çıkmıştır (7). Bu bağlamda son yıllarda Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’nın yürütmüş olduğu Türkiye’de Kadın Tarihi ve Kurumsallaşma Süreci: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı Sözlü Tarih Projesi, Dinarsu Kadın Futbol Takımı Oyuncularıyla Sözlü Tarih Projesi, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı Kadın Parlamenterlerle Sözlü Tarih Projesi, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı Kadın Sözlü Tarih Çalışmaları Pilot Projesi sözlü tarih koleksiyonları adına önemli bir yer tutmaktadır(8). Böylece yazılı kaynağın olmadığı durumlarda kadın çalışmalarına yönelik çalışmalar için veri kaynağı geç bir süreçte ancak büyük bir titizlikle oluşmaya başlamıştır.
Genel anlamda kadın tarihi çalışmaları, tarihin yeniden değerlendirilmesini öngörmesi ve desteklemesi açısından modern tarih yazımında göz ardı edilemeyecek kadar büyük yere sahiptir. Tarih yazımında unutulan metotları tekrar gündeme taşıması açısından da tarihin gelişimine katkı sağlamıştır. Ancak kadın tarihi çalışmalarında uzmanlaşabilmek adına henüz üniversitelerin Kadın Araştırmaları Merkezi dışında eğitim ve araştırma alanının olmaması bu anlamda eksikliği göstermektedir. Ayrıca Tarih, Sosyoloji, Uluslararası İlişkiler Felsefe ve Siyaset Bilimi gibi sosyal bilimlerin ders müfredatlarına da kadın çalışmalarının ders olarak eklenmesi gerekmektedir. Müfredatlarına kadın tarihi çalışmalarını, feminist teori ya da toplumsal cinsiyet çalışmalarını eklemiş olan üniversiteler olsa dahi genel olarak bu dersler seçmeli ders seviyesinde kalmaktadır. Üstelik sadece ders olarak değil sosyal bilimler alanındaki bölümlerde Kadın Tarihi Çalışmaları Anabilim Dalı’nı görebilmek büyük bir ilerleme olarak mutluluk verici olacaktır. Kadınların ve kadın tarihi çalışmalarının kendisine daha geniş ve kısıtlanmamış bir alan yaratabilmesi dileği ile…
Dipnotlar
1Fatmagül Berktay, Tarihin Cinsiyeti, İstanbul: Metis Yayıncılık, 2015, s. 18.
2Georg G. Iggers, Bilimsel Nesnellikten Postmodernizme Yirminci Yüzyılda Tarih Yazımı, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000, s. 8.
3R. W. Connell, Toplumsal Cinsiyet ve İktidar, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2017, s. 245.
4Joan W. Scott, Toplumsal Cinsiyet: Faydalı Bir Tarihsel Analiz Kategorisi, Çev: Derya Demirler&Fahriye Dinçer, Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar, Ekim 2010, S.12, ss. 112-138.
5J. W. Scott, Feminist Tarihin Peşinde, F. Dinçer ve A. Sönmez (Ed.), (Çev: A. Tümer), İstanbul: BGST Yayınları, 2013, s. 61-97.
6https://www.tarihvakfi.org.tr/proje/sozlu-tarih-nedir/40/sozlu-tarih-nedir/82, ET: 29.03.2020.
7Serpil Çakır, Feminist Tarih Yazımı: Tarihin Kadınlar İçin, Kadınlar Tarafından Yeniden İnşası, Erişim: https://www.academia.edu/21949971/Feminist_Tarih_Yaz%C4%B1m%C4%B1_Tarihin_Kad%C4%B1nlar_%C4%B0%C3%A7in_Kad%C4%B1nlar_Taraf%C4%B1ndan_Yeniden_%C4%B0n%C5%9Fas%C4%B1 ss. 505- 533.
8http://kadineserleri.org/sozlu-tarih-koleksiyonu/, ET: 29.03.2020.