Karl Marx, Max Weber ve Emile Durkheim’ın Tabakalaşma ve Sınıf Yaklaşımlarının Karşılaştırmalı Bir Analizi | Elif Kaşık

0
19591

Sosyolojide sınıf ve tabakalaşma kavramları birbirleri yerine sıkça kullanır. Oysa bu iki kavram her ne kadar aynı anlamları ifade ediyor gibi görünse de birbirinden farklıdır. Tabakalaşma; ırk, etnisite, cinsiyet, gibi farklılıklardan dolayı bireylerin ya da grupların avantajlı veya dezavantajlı olarak ayrılması sonucu oluşan hiyerarşik bir yapıyı ifade eder. Tarihte tabakalaşmanın birçok biçimine rastlanır. Bunlar; tabakalaşmanın en katı biçiminin görüldüğü köleci toplumlar, mutlak eşitsizliğin söz konusu olduğu kast sistemi, Ortaçağ Avrupası’nın soya ve toprak sahipliğine dayalı tabakalaşma biçimi feodalizm ve modern toplumların tabakalaşma biçimi olan sınıftır. Bu bağlamda sınıf ve tabakalaşmayı birbirinden ayıran temel nokta; tabakalaşmanın sınıfı içeren bir olgu oluşudur. Bu yüzden sınıf, “insan sahipliğine, dine veya hukuka değil esas olarak meslek, sermaye ve gelir gibi ekonomik ölçütlere dayanmaktadır” (Browne, 2014, s. 391). Dolayısıyla tabakalaşmadan bahsederken eşitsizliğin farklı birçok biçimine işaret ederiz. Bunun yanı sıra sınıf söz konusu olduğunda modern toplumların tabakalaşma biçimi olan ve mülkiyet sahipliğiyle birbirinden ayrılan proletarya ve burjuvadan bahsetmiş olur ve doğrudan Marx’a atıfta bulunuruz.

 Feodalizmin yıkılmasıyla ortaya çıkan sanayileşme ve bu sanayinin küresel ölçekte yayılması, toplumların iktisadi yapısının kapitalizm olmasına yol açmıştır. Ancak kapitalizm yalnızca ekonomik bir değişiklik yaratmamış, toplumsal yaşamın bütününe de etki etmiştir. Bununla birlikte toplumsal yapıyı anlamaya ve açıklamaya yönelik yapılan çalışmalar sosyolojinin doğuşuna sebep olmuştur. Bu değişen toplumsal yapıyı derin hatlarıyla analiz eden sosyologlardan birisi de Karl Marx’tır. Kapitalist toplumsal düzeni açıklamak için teori geliştiren Marx, sanayileşme ve kapitalizmin kendi içinde bir paradoksu içerdiğini düşünür (H. Turner, Beeghley, & H. Powers, 2013, s. 145). Bu paradoks, sanayileşmiş modern toplumlarda, geçim imkanlarından herkesin faydalanabildiği, refah içinde yaşanan bir toplumsal yapıyı ifade ediyormuş gibi görünse de aslında kapitalistlerin sefalet ve yoksulluk içinde yaşayan insanları sömürdüğü bir toplumsal düzendir.

 Marx’ın sınıf kuramını özetleyen en iyi cümlesi şudur: “Gelmiş geçmiş bütün toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir” (Marx & Engels, 2017, s. 79). Marx sınıfı, üretim araçlarına olan konumu üzerinden belirler. Yani üretim araçlarına sahip olanlar; burjuva sınıfını temsil ederken üretim araçlarına sahip olmayanlar ise proletaryadır. Bu yüzden Marx’a göre sınıf tipleri insanlık tarihinin tüm dönemlerinde mevcuttur. Örneğin; Sanayi öncesi toprak sahipleri, köle sahipleri; aristokratlarken toprağı işleyerek geçimini sağlayanlar; köylüler, serflerdir. Kapitalizm ile birlikte “sermaye” sahipleri, kapitalistler ve emeğini satarak yaşamaya çalışan proletarya olmak üzere iki farklı sınıf vardır (Giddens & W. Sutton, 2018, s. 177-178). Ayrıca Marx, sınıfı “kendinde sınıf” ve “kendi içinde” sınıf olmak üzere iki kategoriye ayırır. Ona göre işçilerin kendi sınıflarını ve burjuvazinin onlar karşısındaki konumunu anladıklarında kendinde sınıftan kendisi içinde sınıfa yani proletaryaya geçeceklerdir. Bu ise ancak sınıf bilinciyle gerçek olur. Ayrıca bu ayrım; “kategorik değil analitik bir ayrımdır. Bu dönüşüm birbirine dışsal iki aşamayı değil, tek bir sürecin farklı aşamalarını ifade eder” (Sunar, 2018, s. 28).

Weber, modern kapitalist toplumların tabakalaşma yapısını açıklamak için toplumsal düzen, iktisadi düzen ve siyasi düzen ayrımına giderek bunları sınıf, statü ve parti kavramlarıyla açıklar. Ancak bu düzenler arasında Marx’da olduğu gibi sınıfın diğer düzenler üzerinde deterministik bir ilişkisi söz konusu değildir. Çünkü Weber’e göre sınıf daha çok ekonomik temelli konularla, yani üretim ilişkileri ve gelirle ilgilidir. Statü ise insanların yaşam tarzları, saygınlıkları ve toplumun atfettiği birtakım davranış kalıplarını gerçekleştiren prestijli grupla ilgilidir  (H. Turner, Beeghley, & H. Powers, 2013, s. 230). “Weber’e göre sınıf ve statü ne birbirinden çok farklıdır ne de aralarında tam bir uyum vardır. Sınıf ve statü farklı konumlardan kaynaklanır ve gerçek toplumsal yaşamda aralarındaki ilişki saha araştırmaları ile belirlenebilir” (Aydın, 2018, s. 256). Ancak şu açıktır ki, Weber toplumsal tabakalaşmayı Marx’ın aksine yalnızca sınıf anlayışı ile açıklamaz. Çünkü toplumsal eşitsizlik ve çatışmayı anlamak hem sınıf hem de statüyü beraber değerlendirmekle olur. Nitekim Weber, Marx’ın yalnızca “üretim safhası” ile ilgilendiği için insanların tüketim biçimlerini, yaşam tarzlarına odaklanmadığını ve bu yüzden de tabakalaşma analizinin yetersiz kaldığını düşünür (A.Coser, 2015, s. 211).

Durkheim ise toplumların nasıl bir arada yaşadığı ve bu toplumsal düzenin nasıl işlediğine dair soruları işlevselci bir perspektiften cevaplar. Bundan dolayı Durkheim, çatışmanın yanı sıra işbölümüne ve dayanışmaya vurgu yaparak tabakalaşmayı meslekler üzerinden değerlendirir. Durkheim’a göre iş bölümü vasıflı kişilerin en iyi meslekleri edinmesiyle toplumda en iyi konuma gelmelerini sağlayacaktır (Sunar, 2018, s. 40). Ayrıca Durkheim’a göre toplumsal iş bölümü toplumsal kuralları içerdiği için yabancılaştırıcı bir özellik değil aksine disipline edici ve toplumsal düzeni sağladığı için de yararlıdır (Bottomore & Nısbet, 2014, s. 252).

Özetle, sosyolojinin klasik düşünürleri: Karl Marx, Marx Weber ve Emile Durkheim’in sınıf ve tabakalaşma analizlerine baktığımızda her ne kadar hepsinin amacı 19. yüzyılda ortaya çıkan modern toplumsal yapıyı çözümlemek olsa da bu yapıyı açıklama noktasında perspektiflerinin birbirlerinden ayrıldığını görmekteyiz. Sınıf kavramını merkeze alarak ve toplumsal düzeni “emek-değer teorisi, sınıf bilinci ve sınıf çatışması” kavramlarıyla açıklayan Marx, bu düzendeki eşitsizliğin son bulmasını çatışmacı bir perspektifle değerlendirir. Weber ise çoğu kere Marx’ın karşısında konumlandırılsa da aslında sınıfın ekonomik temelli tanımlanışı noktasında Marx ile ortak noktada buluşur. Ancak Weber sınıfın toplumsal düzeni açıklamakta yeterli olmadığı ve daha az önemli olduğu fikrini savunarak “statü ve parti” kavramlarını vurgular ve bununla birlikte toplumsal düzen ile iktisadi düzen arasında bir ayrıma gider. Durkheim ise Marx ve Weber’in çatışmacı perspektifinden tamamen ayrılarak işlevselci bir bakış açısı geliştirir. Durkheim’a göre; farklı meslek gruplarından oluşmuş insanlar tabakalaşmayı doğursa da bu toplumsal düzenin işleyişi için gerekli bir durumdur. Bu yüzden “toplumsal iş bölümü, dayanışma” kavramlarına vurgu yapar.

Son olarak şunları söylememizde fayda var: Bu yazı derinlemesine bir analizden çok, genel hatlarıyla sosyolojinin klasik düşünürlerinin tabakalaşma ve sınıf analizine odaklanmıştır. Nitekim Weber’in tabakalaşma analizi Marx’ın sınıf analizinden ve Durkheim’ın işlevselci tabakalaşma analizinden çok daha karmaşık ve ayrıntılıdır. Şüphesiz bu üç sosyoloğun eserleri üzerinden çok daha kapsamlı bir inceleme yapmak mümkündür. Ancak bu yazıda onların tabakalaşmaya ve sınıfa dair önemli düşünce ve kavramlarına eğilerek benzerlikleri ve farklılıkları vurgulanmaya çalışıldığı için temel noktalara odaklanılmıştır.

Kaynakça

A.Coser, L. (2015). Sosyolojik Düşüncenin Ustaları. (H. Hülür, S. Toker, & İ. Mazman, Çev.) Ankara: De Ki Basım Yayım.

Aydın, K. (2018). Max Weber, Eşitsizlik ve Toplumsal Tabakalaşma. Journal of Economy Culture and Society(57), 245-267.

Bottomore, T., & Nısbet, R. (2014). Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi. (M. Tunçay, & A. Uğur, Çev.) İstanbul: Kırmızı Yayınları.

Browne, K. (2014). Sosyolojiye Giriş. İstanbul: Say Yayınları.

Giddens, A., & W. Sutton, P. (2018). Sosyolojide Temel Kavramlar. (A. Esgin, Çev.) Ankara: Phoenix Yayınları.

H. Turner, J., Beeghley, L., & H. Powers, C. (2013). Sosyolojik Teorinin Oluşumu. (Ü. Tatlıcan, Çev.) Ankara: Sentez Yayıncılık.

Marx, K., & Engels, F. (2017). Komünist Manifesto. (L. Kavas, Çev.) İstanbul: İttaki Yayınları.

Sunar, L. (2018). Sosyal Tabakalaşma Kavramlar, Kuramlar ve Temel Meseleler. Ankara: Nobel Yayınları.