“İnsan onurludur” söylemi; kim olduğundan, değer yargılarından, ırkından, etnik kökeninden, dininden bağımsız insanın sırf varlığı itibariyle saygıyı hak ettiği, temel haklara koşulsuz sahip olduğu, haklarının ihlalinin söz konusu olamayacağı olduğunda ise cezalandırılacağı gibi anlamlara gelir. Evet, tartışmaya kapalı bir şekilde bu anlamlar çerçevesinde varlığı itibariyle insan onurludur. Peki ya kültür? Kültür de onurlu mudur, kültür; normlarından, değerlerinden, ait olduğu birtakım etmenlerden hariç salt kültür olarak saygıyı hak eder mi, kültüre saygısızlık bir ceza sebebi olabilir mi? Bu yazıda biraz bunlar üzerinde durmak istiyorum.
“Kültür” kavram itibariyle bir toplumun tarihsel süreçlerinde geliştirdiği ortak bir bilince dayalı, gelenek, inanç, davranış, dil, imge, stil, yaşantı örüntüsü, rutin, düşünsel ve algısal kalıpları da kapsayan oldukça geniş bir spektruma sahiptir ve dolayısıyla kültür dediğimizde tek bir şeyden değil belki de bir kollektif kimlikten bahsederiz. Korkunca baş parmakla üst dişleri içten yukarı ittirmekten bir düğün planlamaya, bir yemek yapmaktan bir meta için pazarlık yapmaya kadar her şey kültürdür. Kendimizle ilgili sandığımız çoğu şey örneğin evimizi dizayn ederken kullandığımız stillerden, arkadaşlık ilişkilerimizin yapısına kadar çoğu şey kültürel kodlarımızla ilişkilidir.
Alman filozof Johann Gottfried von Herder, her milletin kültürünün, kendine özgü bir dil olduğunu, her dilin ise dünyanın kendine özgü bir tasarımı olduğunu söyler. Dolayısıyla bir kültürün sadece varlık itibariyle saygıyı hak ettiğini iddia etmek bir kolektivitenin tüm tarihsel süreçlerini de içerdiğinden aslında büyük bir söylem gibi görünmez. Alman ekolde dil ve tarih ön plandadır, kültürün özgünlüğüne ve tarihsel bağlarına vurgu yapılır öyle ki kültürün adeta bir ruhu vardır. Bu yüzden bu bakış kültüre saygı duyulması gerektiğini vurgular.
Diğer yandan kültüre daha karşılaştırmalı, normatif yaklaşan bir Fransız bakış da vardır ki burada kolektivitenin değerlerinden çok bireysel haklar ve evrensel değerler ön plana çıkar.
Akademiyi bir kenara bırakıp hayatın içine girelim çünkü ben sosyoloji gibi toplumu ana inceleme unsuru yapan bir bilimin akademik çerçevede kalmasını -tüm cüretkarlığımı mazur görürseniz eğer- doğru bulmuyorum. Sosyoloji hayatın bu kadar içindeyken, günlük meselelerle iç içe olmalı bence. Bu yüzden gelin bu kültür meselesini de hayatın içinden konuşalım.
“Kültürlere saygı duymak zorundayız tabii” gibi bir yerdeyseniz, göçmenliğin giderek yaygınlaştığı, her yıl yeni bir mülteci krizinin boy verdiği dünyamızda doğup büyüdüğünüz mahallelerde komşularınızın farklı kültürlere sahip olduğu bir gelecekle pekâlâ tanışacaksınız. Haliyle bir hayal etmenizi istiyorum, bir gün komşunuzun evinden gelinlikle çıkan 12-13 yaşlarında bir çocuk gördüğünüzde “bu onların kültürü” deyip geçebilir miydiniz? Ya komşunuz bir pagan geleneğinden geldiği için 72. yaş gününde çatıdan atlamaya kalkarsa? Yemeğe davet ettiğiniz komşunuzun çatal bıçak kullanmadan elleriyle yemek yediğini hayal ettirmemi istemezsiniz herhâlde. “Hadi ama yazar, abartıyorsun” diyorsanız, gerçekten hiçbir zaman bir düğün konvoyundan şikâyet etmediniz mi diye sorarım. Bir pazardan yükselen gürültüden, misafirliğe gittiğiniz bir evde sadece kadınların hizmet etmesinden rahatsız olmadınız mı hiç? Kalabalık olduğu için kadınların yer sofrasında, erkeklerin mutfak masasında yediğine şahit olduğunuz bir ev olmadı mı? Apartmanda yükselen kadın çığlıklarına karşın büyükleriniz “biz karışmayalım, aile içinde olur” dediğinde içinizde bir huzursuzluk uyanmadı mı hiç? El öpmenin tiksindirici olduğunu düşünmediğiniz ergenlik çağınıza denk gelen bir bayram da mı yaşamadınız? Ben kazandım biliyorum, bazı kültürel kodlar sizi rahatsız etti. Üstelik paganlara, bilmem nerelere gitmeye de gerek yok yaşadığınız coğrafyada bile içinden geldiğiniz kültürde bile sizi rahatsız eden bir-iki şey çıktı eminim. “Sen kazandın, her kültür saygıyı hak etmiyor” diyorsanız bunun için de acele etmeyin derim. Çünkü bu noktada da tehlikeli fikirlere gebe bir soruyla karşılaşıyoruz: Saygıyı hak eden ortak bir kültür veya değerler bütünü var mı? Olmaz mı, tabii ki var ve bu Batı kültürü(!) Kültür kavramına uzun zaman boyunca hâkim olmuş evrimci/dikeyci bir bakış var. Kültürel evrimciler kültürlerin “ilkel”den “uygar”a doğru, doğrusal bir çizgide ilerlediklerini savunur. Lewis Henry Morgan’ın ‘vahşilik-barbarlık-uygarlık’ aşamalarından Comte’un ‘Üç Hal Yasası’na kadar pek çok teoride de en üst basamak olarak Batı kültürü konumlandırılmıştır. İyi müzik Batının müziğidir, iyi mimari Batının mimarisidir. Toplum batıya yaklaştıkça kendi vahşilik ve barbarlığından kurtulup ilerleyebilir. Evet, “her kültür iyi değildir” demek “bazı kültürler diğerlerinden iyidir”e oradan da “en iyi kültür şudur”a gittiği için aslında tehlikeli bir söylem.
“O zaman hiçbir kültüre kötüdür diyemeyecek miyiz, ee, ama biraz önce bazı kültürel şeylerin rahatsız ediciliğinden konuştuk. Çocuk evliliği ve intihar içeren kültürlerin olduğundan bahsettik.” Evet doğru, her kültürün saygıyı hak edeceğini söylemenin de kendi içinde doğurduğu tehlikeler var, bununla birlikte kültürleri karşılaştırmalı bir yere oturtup en iyiyi belirlemek de kolonyal bir yere sürüklüyor. O halde belki de kültür sadece bir araştırma nesnesi olarak ele alınmalı. İşin içine hiç saygı, onur gibi değerlendirmeler katılmadan uygulanabilirlik çerçevelerinde değerlendirilmeli. Kim bilir. Açıkçası henüz çıkışı ben de göremiyorum ancak göçmen kriziyle sürekli yeniden gündeme gelen kültür meselesinde bir yandan ötekiyle yaşamaya razı edilmek için “tüm kültürler iyidir” baskısı yapılırken bir yandan gelenekten kopmaya çalışıyor ve sonucunda kapitalizmle birlikte batının kültüründe ne varsa tüketiyoruz. Binlerce lira verip çantalarına korkunç oyuncak bebekler takan “gelenekten ayrışan modern” insanlar ve birlikte yaşamak zorunda kaldığımız yabancılardan şikayetlenmeyelim diye her kültüre saygı duy diretmeleri. Çelişkilerle dolu ah şu yeni ve cesur dünya.
Kaynakça
HERDER, J.G., Ideen zur Philosophie der Geschichte der Menschheit ya da Ideas for the Philosophy of the History of Humanity
LEWIS, H.M., Eski Toplum (1971), çev. Ünsal Oskay, Varlık Yayınları.