Nick Montgomery ve Carla Bergman tarafından kaleme alınan “Neşeli Militanlık” günümüzün tükenmişlik, kaygı, şüphe, ahlakçılık ve utanç gibi güçsüzleştirici eğilimlerinin yarattığı boğucu atmosferde, direnişin gerçekten etkili ve insanlara iyi gelecek yolunu arayan önemli bir eser. Montgomery ve Bergman, sekter radikalizmin bireyleri rekabetçi bir performansa dönüştürerek radikal politikayı zayıflattığını vurguluyor ve bu yaklaşıma karşı “neşeli militanlık” önerisinde bulunuyorlar. Kitap, radikal düşüncenin yalnızca eleştiride değil, aynı zamanda yaratıcı ve olumlu bir eylemde bulunma biçiminde de yaşanabileceğini savunuyor. Neşeli militanlık, dostluk, özgürlük, sevgi, yakınlık, özen, güven ve sorumluluk değerlerini ön planda tutarak insanları daha “hissedebilir ve yeni şeyler yapabilir” hale getiren bir aktifleşme biçimini öneriyor. Montgomery ve Bergman’a göre, gerçek direniş, mevcut koşullara teslim olmak yerine, Spinoza’nın felsefesinden yola çıkarak, durumunuzu idrak edip ona uygun bir şekilde harekete geçmekle mümkündür. Bu kitap, radikal politikanın yaratıcı ve dönüştürücü gücünü keşfetmek isteyenler için, sekter yaklaşımlardan uzaklaşıp daha anlamlı ve etkili bir direniş biçimi arayanlara hitap ediyor.
Nick Montgomery, radikal siyaset, topluluk temelli örgütlenme ve dönüşümsel adalet üzerine çalışmalarıyla bilinmektedir. Felsefe, etik ve siyaset teorisi gibi alanlarda eğitim almış, akademik arka planını radikal politikalarla birleştirerek daha adil ve kapsayıcı topluluklar inşa etmeyi amaçlayan çalışmalarda yer almıştır. Montgomery, özellikle toplumsal hareketler, radikal demokrasi ve Spinoza’nın etik anlayışı üzerine düşünsel katkılar sunmaktadır. Onun çalışmaları, yaratıcı ve özgürleştirici eylemler yoluyla toplumsal değişim yaratma fikrine dayanır. Carla Bergman, gençlik çalışmaları, topluluk eğitimi ve radikal pedagojiler alanında aktif bir figürdür. Bergman, gençlerin kendi seslerini ve güçlerini bulmalarını destekleyen projelere liderlik etmiştir. Aynı zamanda, baskıcı sistemlerin dışına çıkan alternatif eğitim modelleri üzerine çalışmalarıyla da bilinir. Bergman, “joyful militancy” (neşeli militanlık) kavramını geliştirirken, topluluklar arasında sevgi, dayanışma ve güvenin radikal hareketler için nasıl bir temel oluşturabileceğini araştırmıştır.
Radikal düşünce, çoğu zaman sert ve katı bir duruşla özdeşleştirilir. Mücadeleye adanmış hayatların bir yandan düşmanlara, diğer yandan da içsel çatışmalara odaklandığı bir dünya tahayyülü gözümüzde canlanır. Ancak, gerçek direniş, yalnızca bu katılıkta değil, aksine yaratıcılıkla ve eleştirel düşünceyle can bulur. Radikal hareketlerin içinde sıkça karşılaşılan sekterlik ve ahlakçılık, çoğu zaman hareketin kendi dinamizmini köreltir, yaratıcılığını kısıtlar. Bu bağlamda, yeni ve eleştirel bir perspektif sunan yaklaşımlar, bizleri yalnızca var olan sisteme değil, aynı zamanda kendi içimize dönüp bakmaya ve direnişin özünde yatan yaratıcılığı yeniden keşfetmeye davet eder. Radikal politikanın zorlu yollarında ilerlerken, bu yaratıcı ve eleştirel yaklaşım, hem bireyler hem de topluluklar için dönüştürücü bir güç olabilir.
Direnişi sadece bir tepki olarak değil, aynı zamanda yeni dünyaların, ilişkilerin ve anlamların yaratıldığı bir alan olarak görmek, geleceğe dair umutlarımızı ve eylemlerimizi de şekillendirebilir. Bu nedenle, yaratıcı direniş, hem teorik hem de pratik boyutlarıyla ele alınmayı hak ediyor; zira radikal düşüncenin gerçek potansiyeli, eleştirel yaratıcılıkla birleştiğinde ortaya çıkıyor. Neşeli Militanlık, modern toplumda radikal siyasetin doğasını, sınırlarını ve potansiyelini yeniden düşünmeye yönelik önemli bir girişimdir. İmparatorluk’un tahakkümüne karşı geliştirilen direniş stratejilerini ele alırken, aynı zamanda bu direnişin içine sızan olumsuz eğilimleri de eleştirel bir bakışla inceler. Özellikle sekter radikalizmin, toplumsal hareketlerin enerjisini nasıl tükettiği ve insanların birbirleriyle kurdukları ilişkileri nasıl zehirlediği üzerinde durur. Neşeli Militanlık, İmparatorluk’un farklı perspektiflerden nasıl çözülmekte olduğunu ortaya koyan beş temel bölümden oluşmaktadır. Her bölüm, İmparatorluk’un sınırlarında ve çatlaklarında nasıl aşındığını inceler.
Birinci bölümde, İmparatorluk’un giderek daha fazla tahakküm yoluyla ve güçsüzlüğün birikimi aracılığıyla işlediği savunuluyor. Şiddetle desteklenen mutluluk vaatleri, bireyleri dönüşümden uzaklaştıran bir anestezi gibi işliyor. Bu bölüm, gücün ve iktidarın modern toplumda nasıl işlediğine dair derinlemesine bir sosyolojik kavrayış sunuyor. İmparatorluk, sadece fiziksel şiddetle değil, aynı zamanda bireylerin potansiyellerine ulaşmalarını engelleyen ince psikolojik mekanizmalarla da destekleniyor. Bu bağlamda, Michel Foucault’nun iktidarın disipliner ve biyopolitik yönlerine dair fikirleri oldukça anlamlı hale geliyor. Foucault’nun vurguladığı gibi, iktidar sadece doğrudan zorluklar yaratmakla kalmaz; aynı zamanda bireyleri belirli bir yaşam biçimine alıştırarak da işler. Şiddet, bireylerin yaşamlarını kısıtlayıcı bir araç olarak kullanılırken, mutluluk vaatleri ise onları bu kısıtlamalarla yüzleşmekten alıkoyar. Bu türden bir toplumsal yapıda, bireylerin bedensel ve düşünsel kapasitelerini keşfetmeleri ve bu tahakküm biçimlerine karşı koymaları zorlaşır. Montgomery ve Bergman’ın önerdiği neşeli militanlık ise bu tahakkümü ortadan kaldırmayı amaçlar. Neşe, sadece yüzeysel bir rahatlama aracı değil, aynı zamanda bedensel ve zihinsel kapasiteleri yeniden keşfetmenin ve bu kapasiteleri güçlendirmenin bir yoludur. Bu açıdan bakıldığında, neşe dolu militanlık, bireylerin varoluşsal bir uyanış yaşamasını ve mevcut toplumsal tahakküm biçimlerine karşı etkili bir direniş geliştirmesini sağlayabilir. Foucault’nun teorileriyle örtüşen bu anlayış, modern toplumda iktidarın işleyiş biçimlerini ve bireylerin bu yapıların altında nasıl hayatta kalmaya çalıştığını anlamamıza önemli katkılarda bulunur.
İkinci bölümde, İmparatorluk’un ahlaki normlar ve toksik ilişkiler aracılığıyla nasıl bir hakimiyet kurduğuna dair derinlemesine bir inceleme yapılıyor. Modern toplumlarda ahlakın ve bireyler arası ilişkilerin nasıl işlediğine dair önemli bir sosyolojik tartışmayı gündeme getiriyor. İmparatorluk’un, ahlaki normlar ve toksik ilişkiler yoluyla bireyleri nasıl etkilediği ele alınıyor. Bu süreç, bireylerin yalnızlaşmasını ve ahlaki yükümlülükler arasında sıkışmasını derinleştiriyor. Montgomery ve Bergman, bu duruma karşı olarak, Spinoza’nın düşüncelerinden ilham alarak ilişkisel etik anlayışını öneriyorlar. Spinoza’nın etik anlayışı, bireylerin varlıklarını artıracak ve toplumsal bağlamlarda daha anlamlı ilişkiler kurmalarını sağlayacak bir çaba olarak tanımlanabilir. Spinoza’ya göre, insanların aralarındaki ilişkiler, kolektif bir etik anlayışını gerektirir ve bireylerin birlikte daha iyi bir yaşam sürmelerini mümkün kılar. Bu anlayış, bireysel ahlak anlayışından çok daha öteye geçerek, toplumsal düzeyde anlamlı ve destekleyici ilişkiler kurmaya yönelik bir yol haritası sunar. Modern toplumlarda, bireyler sıklıkla yalnızlaşma ve ahlaki yükümlülükler arasında sıkışmış hissedebilirler.
Üçüncü bölümde, Montgomery ve Bergman, neşeli militanlık kavramını daha da derinleştirerek, bu yaklaşımın ortaya çıkan ortak değerler olan güven ve sorumluluk tarafından desteklendiğini ileri sürüyorlar. Yazarlar, bu yetilerin, İmparatorluk’un altyapıları ve kurumları tarafından bireylerden çalındığını, toplumsal yaşam ve ölme biçimlerinin tekel altına alındığını iddia ediyorlar. Bu çerçevede, neşe dolu militanlık, bireylerin bu bağımlılığı nasıl aşabileceği ve sorunları birlikte nasıl çözebileceği üzerine odaklanıyor. Modern toplumların karmaşıklığı, bireylerin birbirlerine güvenmelerini ve etkili bir şekilde iş birliği yapmalarını zorlaştırabiliyor, bu da toplumsal çözülmelere yol açabiliyor. Montgomery ve Bergman, neşe dolu militanlığın, güven ve sorumluluğun radikal bir yeniden inşasını önerdiğini belirtiyorlar. Bu bağlamda, dönüşümsel adalet, gençlik özgürlüğü ve Yerli diriliş hareketlerinden alınan örnekler, toplumsal değişimin nasıl mümkün olabileceğine dair önemli dersler sunuyor. Bu hareketler, bireylerin kendi kapasitelerini yeniden keşfetmelerine ve toplumsal bağlarını güçlendirmelerine olanak tanıyan pratikler geliştiriyorlar. Dönüşümsel adalet ve gençlik özgürlüğü gibi kavramlar, mevcut toplumsal yapıların ötesine geçerek daha kapsayıcı ve destekleyici bir toplumsal düzenin inşasını öneriyor. Yerli diriliş hareketleri ise, tarihsel ve kültürel bağlamlarda güven ve sorumluluğun nasıl yeniden tesis edilebileceğine dair pratik yollar sunuyor.
Dördüncü ve beşinci bölümler, İmparatorluk’un radikal hareketlere ve alanlara nasıl sızdığını detaylandırır ve bu sızmanın sonuçlarını ele alır. Yazarlar, radikal siyasetin köklerini kazımaya yönelik girişimlerin, paradoksal bir şekilde, şüphecilik, ahlakçılık, katılık ve utanç gibi zayıflatıcı eğilimleri körüklediğini ve bu hareketleri rekabetçi bir performansa dönüştürdüğünü tartışır. Radikal siyasetin, kendi içindeki eleştirileri bastırma ve mükemmeliyet arayışına girme eğilimleri, hareketin yaratıcı potansiyelini ve toplumsal etkisini zayıflatabilir. Sekter radikalizm, radikal politikayı ortak ve güçlendirici bir süreç olmaktan çıkararak, bireylerin sürekli bir şekilde “en radikal olanı” olma arayışında olmasına neden olabilir. Bu, yalnızca kişisel bir tatmin arayışı değil, aynı zamanda kolektif enerjiyi ve dayanışmayı zayıflatan bir dinamiktir. Radikal hareketlerin içindeki bu sekter eğilimler, hareketin ilerlemesini engelleyebilir ve toplumsal değişim süreçlerini sekteye uğratabilir. Dördüncü ve beşinci bölümler, bu sekter eğilimleri nasıl aşabileceğimizi ve radikal siyasetin daha kapsayıcı ve esnek bir biçimde nasıl yeniden yapılandırılabileceğini araştırır.
“Neşeli Militanlık”, modern toplumların boğucu ve güçsüzleştirici atmosferine karşı yenilikçi bir direnç önerisi sunuyor. Kitap, radikal politikanın yalnızca bir rekabet aracı olmanın ötesinde, dostluk, sevgi ve ortak değerlere dayalı bir süreç olması gerektiğini vurguluyor. Bu bağlamda, Montgomery ve Bergman, Michel Foucault’nun iktidar ve toplumsal denetim anlayışını aşarak, bireylerin potansiyellerini keşfetmelerini teşvik eden bir yaklaşım getiriyor. Spinoza’dan ilham alan ilişkisel etik anlayışı, bireylerin yalnızca bireysel ahlaki yükümlülükler değil, aynı zamanda toplumsal bağlamda daha kapsayıcı ve destekleyici ilişkiler kurmaları gerektiğini belirtiyor. Bu yönüyle, kitabın sunduğu etik ve toplumsal bağları yeniden yapılandırma önerileri, yalnızlaşma ve ahlaki yükümlülükler arasında sıkışmış bireyler için umut verici olabilir.
Kitabın, radikal hareketlerin içindeki sekter eğilimleri eleştirmesi önemli bir katkı sunuyor, ancak bazı okuyucular bu eleştirilerin genel ve yüzeysel olduğunu düşünebilir. Özellikle, radikal siyasetin dönüşüm süreçleriyle ilgili somut ve ayrıntılı örneklerin eksikliği, kitabın teorik tartışmalarının uygulama pratiğinden uzak kalmasına neden oluyor. “Neşeli Militanlık” kavramı, kitabın genelinde umut verici bir yaklaşımdan bahsetse de bu kavramın pratikte nasıl işleyeceğine dair somut öneriler sunmuyor. Bu eksiklik, kavramın uygulanabilirliği konusunda belirsizlikler yaratıyor. Ayrıca, kitabın önerdiği ilişkisel etik ve toplumsal dönüşüm stratejileri, idealist bir perspektiften değerlendirilmiş olabilir ve bu nedenle bazı okuyucular için gerçekçi ve uygulanabilirlikten uzak görünebilir. Kitap, radikal hareketlerin sekter eğilimleriyle ilgili geniş bir eleştiri sunarken, bu eleştirilerin pratik uygulama bağlamında nasıl değerlendirilebileceğine dair daha net ve somut bir yol haritası sunmayı ihmal ediyor.
“Neşeli Militanlık” kitabı, radikal siyasetin daha insani ve yaratıcı bir boyut kazanması gerektiğini savunurken, eleştirel bir gözle bakıldığında idealist bir perspektifin tuzağına düşebilir. Yazarların, sekter radikalizmin yarattığı boğucu atmosferi aşmaya yönelik önerileri ilham verici olsa da, somut bir yol haritası sunmadıkları için bu kavramın gerçek dünyada ne derece uygulanabilir olduğu belirsiz kalıyor. Neşeli militanlığın sunduğu değerler – dostluk, özgürlük, sevgi ve güven – elbette toplumsal hareketler için olumlu bir vizyon çiziyor, ancak radikal değişim için bu kavramların nasıl etkili bir şekilde mobilize edileceği sorusu cevapsız bırakılıyor. Ayrıca, mevcut toplumsal ve politik yapıların katı gerçekleri göz önünde bulundurulduğunda, neşe dolu bir militanlık yaklaşımının baskıcı güçlere karşı ne kadar dirençli olabileceği konusunda soru işaretleri doğuyor. Bu eleştiriler, kitabın sunduğu vizyonun idealist bir fantezi mi yoksa uygulanabilir bir direniş modeli mi olduğu konusundaki belirsizlikleri artırıyor. Örneğin, topluluk merkezli projeler ve dayanışma ağları, dostluk ve güven gibi değerlerin radikal hareketler içinde nasıl canlandırılabileceğine dair iyi bir örnek sunar. Yerel dayanışma ekonomileri kurmak, gıda kooperatifleri oluşturmak veya topluluk bahçeleri gibi ortak projelere katılmak, radikal siyaset içinde kolektif eylemi teşvik eden somut adımlar olabilir. Ayrıca, dönüşümsel adalet programları ve uzlaşma süreçleri de toplumsal bağların yeniden inşasında etkili olabilir.
“Neşeli Militanlık”ta sunulan fikirler, günümüzün sosyal ve politik hareketleriyle güçlü bir şekilde ilişkilendirilebilir. Özellikle sekter radikalizmin eleştirisi, günümüzün çevrimiçi ve offline aktivizm ortamlarında sıkça karşılaşılan rekabetçi, mükemmeliyetçi yaklaşımlarla örtüşür. Birçok sosyal hareket, ideolojik saflık ve mükemmeliyetçilik üzerine kurulu performansların gölgesinde kalabilir, bu da iç çatışmalara yol açarak hareketin enerjisini tüketir. Montgomery ve Bergman’ın vurguladığı neşeli militanlık, bu eğilimlere karşı alternatif bir direniş biçimi önerir; rekabet yerine dayanışmayı, ahlakçılık yerine karşılıklı güven ve anlayışı ön plana çıkarır. Bu bağlamda, kitapta savunulan yaklaşımlar, özellikle son yıllarda Black Lives Matter(BLM), Extinction Rebellion ve Me Too gibi hareketlerle ilişkilendirilebilir. Bu hareketler, sistematik adaletsizliklere karşı mücadele verirken, içeriden eleştiri ve dışlayıcı yaklaşımlar nedeniyle zaman zaman kendi içinde zayıflamalar yaşamıştır. Montgomery ve Bergman’ın önerdiği yaratıcı direniş biçimi, bu hareketlerin daha kapsayıcı ve esnek bir yapıya sahip olmasını teşvik eder. BLM ve Me Too gibi hareketlerin topluluk dayanışmasını artırmak için radikal kapsayıcılığı ve duygusal dayanışmayı öne çıkarmaları, neşeli militanlık kavramıyla örtüşür. Aynı zamanda, yerli diriliş hareketleri, dayanışma ekonomisi girişimleri ve topluluk temelli dayanışma ağları, neşeli militanlık ile bağlantı kurulabilecek diğer örneklerdir. Yerli diriliş hareketleri, tarihsel adaletsizlikleri ele alırken kültürel yeniden diriliş ve dayanışmaya dayalı pratikler yoluyla toplumsal bağların nasıl yeniden inşa edilebileceğini gösterir. Bu hareketler, yalnızca şiddet ve direnişle değil, aynı zamanda kültürel ve etik dayanışmayla toplumsal dönüşüm yaratma potansiyelini taşır. Kitap, ayrıca günümüzün dayanışma ekonomisi, karşılıklı yardım ağları ve yatay örgütlenme pratiklerine dair teorik bir arka plan da sunar. Pandemi döneminde hızla yayılan karşılıklı yardım ağları ve dayanışma pratikleri, mevcut ekonomik ve sosyal yapılara karşı yaratıcı direnişin somut örneklerindendir. Neşeli militanlık, bu hareketlerin gücünü, insanların yalnızca tepki vermekten öte, yeni ilişkiler, değerler ve dünyalar inşa ettikleri bir sürece nasıl dönüştürebileceğine dair kapsamlı bir çerçeve sunar.
Sonuç olarak, neşe dolu militanlığın sabit cevaplar veya talimatlar yerine sorular ve merakla ilgili olması gerektiği vurgulanıyor. Bu ruhla, bu kitabın devam eden tartışmalara katkıda bulunmasını ve insanların direnç gösterme yollarını kendilerinin keşfetmesine, katılık ve durgunluğun nasıl önlenebileceğini anlamalarına destek olmasını amacı taşıyor. Bu kitabın sunduğu temel fikir, neşe dolu militanlığın, yalnızca direnişin bir biçimi değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümün bir yolu olduğudur. Neşe, bireyleri ve toplulukları bir arada tutan ve onları daha adil ve anlamlı bir geleceğe taşıyan bir güç olarak görülmelidir. Bu bağlamda, sekter radikalizmin dar görüşlülüğüne karşı neşe dolu militanlık, daha geniş bir toplumsal dönüşüm vizyonunu temsil eder. Bu kitap, sosyolojik düşünceye önemli bir katkı sunmakta ve modern toplumda direniş ve dönüşümün ne anlama geldiğine dair derinlemesine bir sorgulama yapmaktadır.
Montgomery, N., Bergman, C. (2022). Neşeli Militanlık – Toksik Zamanlarda Direnişi Örmek. (Çev. G. Elçik). İstanbul: İletişim Yayınları.