Genel Yayın Yönetmenimiz İlknur Burcu Keser’in Prof. Dr. Serpil Sancar ile Erkeklik Çalışmaları üzerine yapmış olduğu söyleşiyi ilginize sunuyoruz:
İlknur Burcu Keser: Öncelikle söyleşi teklifimi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Benim için bu söyleşiyi yapmak oldukça heyecan verici. Erkeklik Çalışmaları alanında okumalarıma ilk olarak sizin “Erkeklik: İmkansız İktidar” kitabınız ile başlamıştım. Türkiye’de Eleştirel Erkeklik Çalışmaları alanında oldukça önemli bir çalışma. İlk sorum genel bir soru olacak. Türkiye’de Kadın Çalışmaları alanında çokça çalışma yapılsa da Eleştirel Erkeklik Çalışmaları üzerine daha az çalışma var. Kadın Çalışmalarında “eril şiddetle mücadele” gibi politik yanlar da bulunmakta. Eleştirel Erkeklik Çalışmaları üzerine daha az çalışılıyor olmasının bu alanın daha apolitik bir konumda olması ile ilişkisi var mı sizce? Eleştirel Erkeklik Çalışmaları hangi noktalardan ele alınarak daha politik hale getirilebilir ve kamusal alana çıkabilir?
Prof. Dr. Serpil Sancar: Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Çalışmalarından çok Kadın Çalışmaları ön planda. Yani kadın sorunları, kadın hakları ihlalleriyle ilgilenen alan hem akademik olarak aktif hem de politik olarak aktif. Ama Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları daha farklı bir alan. Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları denilince bunun içine Erkeklik Çalışmaları da giriyor, Eleştirel Erkeklik Çalışmaları da giriyor. Bu alan oldukça zayıf Türkiye’de, bunun da bir uzantısı olarak Eleştirel Erkeklik Çalışmaları zayıf. Bunun nedeniyse tabii ki politik bir gündem yaratamaması Eleştirel Erkeklik Çalışmalarının. Niye Eleştirel Erkeklik Çalışmaları politik gündem yaratamıyor dersek her şeyden önce erkeklik konumu bir üstünlük konumu, bir iktidar konumu, hani niye bu konumdan yararlananlar duranlar bir eleştiri yapsın? Kim kendi durduğu yeri ayağının altından kaydırır? Ama tabii ki bu egemen erkeklik stratejileri, yapıları, kurumları dediğimiz şeylerin bütün erkekler için yararlı olup olmadığına bakmak lazım. Bu egemen erkeklik formları, aslında bazı erkekleri mağdur kılıyor. Bazı erkekler bir yandan bundan yararlanırken, bir yandan da bunun zararını görüyor. Örneğin savaşa gönderilen erkekler. Militarizmin erkeklik üzerinden, erkekleri üstün, savaşçı göstererek savaşa gönderilen erkekler üzerinden çalıştığı işlediği çok bilinen bir gerçek. Dolayısıyla erkeklerin gönüllü olarak ya da bir şekilde savaşmaya ikna edilmeleri, asker olmaya ikna edilmeleri, ölmeye veya öldürmeye ikna edilmeleri tabii ki çok önemli bir eleştiri alanı. Yani savaş karşıtı bir yerel veya küresel hareket olmadıkça, bunun eleştirel erkeklikle bağlantısı kurulmadıkça politikleşmez Erkeklik Çalışmaları. Ne bileyim işte bir vicdani red hareketi gelişmeli, güçlenmeli. Paralı askerliğe zorlanan yoksul erkekler bu konuda bir siyasi bilinç – direnç geliştirebilmeliler. Sonra eşcinsel erkekler, egemen erkeklik normlarından zarar gören mağdur olan erkekler, işsiz kalmış, kadınlar tarafından beğenilmeyen, parasız erkekler, özürlü, yaşlı, sakat erkekler… Tabii ki azınlık etnik gruba mensup, horlanan erkekler. Bunların hepsi bu düzen içinde şu ya da bu şekilde egemen erkeklik normlarına uymadıkları için mağduriyete uğrayan erkekler. Ne bileyim bir aile reisi olup aileyi geçindirecek para kazanamayan erkekler. Bunların cinsiyetleri nedeniyle bir mağduriyetleri var. Aileyi geçindirmek için güvencesiz işlerde çalışıp iş kazası geçirip sakatlanmış erkekler, bunların içinde sayabiliriz. Egemen erkekliğin mağdur ettiği çok farklı erkek grupları var aslında. Belki listeye bir başka erkek grubunu da ekleyebiliriz, Türkiye açısından; hukuk devletinin işlememesi, kamu düzeninin bozulması, sokakta yeni bir çeteci erkekliği-formu yaratıyor. Adaleti kendi belindeki silahla ya da yumruğuyla tesis etmeye çalışan şiddet yanlısı erkekler, alt sınıfa dahil erkekler. Önceki gün açıklandı, Türkiye’de 36 milyon ruhsatsız silah varmış. Bu 36 milyon silahın her biri bir erkeğin elinde ya da belinde. Dolayısıyla bu silahlar, bu erkeklerin elinde ne oluyor, neye yarıyor, nerede kullanılıyor bunu bilmiyoruz. Bu konularda gayet apolitik, duyarsız bir kamuoyumuz var. Herkes kendi adaletini kendi sağlamak durumunda ise eğer, kamu düzeni kaotik, vahşi kapitalizm bu duruma geldiyse bu bir tür vahşi erkekliği yeniden popüler olmaya çağırıyor demektir. Dolayısıyla çok farklı erkeklik konumlarından, mağduriyetlerinden, politikleşmemiş ama politikleşme kapasitesi olan erkekliklerden bahsedebiliriz. Bunlar bir araya gelip örgütlenebiliyorsa, egemen erkeklik değerlerine yönelik eleştirel bir söylem geliştiriyorsa eğer, evet o zaman Eleştirel Erkeklik Çalışmlarının bir eleştirel erkeklik hareketi yarattığından bahsedebiliriz. Ama Türkiye’de henüz bunu görmüyoruz, gelecekte görecek miyiz, bunu da şimdiden söylemek çok zor.
İlknur Burcu Keser: Hegemonik erkeklik değerlerinin ve eril şiddetin inşasında askerlik ve militarist değerler oldukça önemli bir yere sahip. Değişen ordu modeli ile bedelli askerliğin fiyatının artması ve alt sınıfa dahil erkeklerin bu ücreti ödeyemeyerek askerliği daha uzun süre yapmak zorunda kalırken orta ve üst sınıfa dahil erkeklerin ücret karşılığında daha kısa süre askerlik yapabilmesi ve profesyonel askerlik modeli ile artık alt sınıfa dahil erkeklerin daha militarist bir hale getirildiği söylenebilir mi? Ordu sistemi erkekler arasında sınıfsal farkın daha belirgin hale geldiği bir yapıya mı dönüşmüştür sizce? Bu değişim sınıflararası militaristleşmeyi ve eril şiddetin inşasını nasıl etkilemiştir?
Prof. Dr. Serpil Sancar: Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ulus devletlerin egemen ordu modelleri değişiyor, daha da değişecek. Türkiye’de yarı zorunlu askerlik, yarı profesyonel bir ordu var. Bu nasıl oluyor? Yani paranız varsa paralı askerlik yapıyorsunuz ve gitmiyorsunuz. Paranız yoksa ya da askerlik yapmak istiyorsanız gidip yapabiliyorsunuz zorunlu askerliği. Bir defa bu yapı orta ve üst sınıfa dahil erkeklere parayı vererek askere gitmemeyi sağladı. Zaten bu kesim erkeklerde askerden kaçma çok yüksek orandaydı. Yani devlet, bu kesim erkeklerden para alarak onların peşini bıraktı. Ama bu parayı veremeyecek, bayağı ciddi bir para çünkü, bugünün parayısla yüz küsur bin oldu galiba. Bu taksitli falan ama bu birçok alt sınıftaki erkek için verilebilir bir şey değil. Dolayısıyla bunların çoğu askere gitmek zorunda, zorunlu askerlik yapmak zorunda. Bazıları için de aslında askere gitmek erkeklik hayatına bir başlangıç ve kendini topluma ispat edebilmenin de bir yolu. Aslında bu militarizmdir, bunun adını koymak gerekir. Eril tahakküm sisteminin en büyük başarısı erkeklere bu savaşçı ideolojiyi, bu militarist düşünme biçimini çok doğal bir şeymiş gibi kabul ettirebilmesi. Milliyetçi ideolojilerle birlikte bu militarizmin erkekliğin olmazsa olmazı, kendini ispat etme yolu olarak kabul ettirmiş olması, bence en büyük başarılardan biri. Eril tahakküm stratejisi buna bağlı aslında, bunun üzerine oturuyor. Askerliğin bu nedenle hem sınıfsal tabanı değişiyor, modern orduların sınıfsal tabanı değişiyor, aynı zamanda coğrafyası da değişiyor. Artık bu yeni savaşçı erkekler bu gelişmiş kapitalist coğrafyalarda, Kuzey Atlantik demokrasilerinde çok da gördüğümüz bir tip değil. Yani o kesimin, o coğrafyanın erkekleri için askerlik artık çok da bir problem değil. Onların alt kesimleri eğer paralı askerlik yapmak istiyorsa, dünyanın başka yerlerinde, başka coğrafyalarında bir profesyonel meslek olarak yapabiliyorlar. Diyelim ki Amerikan ordusuna mensup erler yüksek teknoloji kullanarak dünyanın başka bir yerinde savaşçı erkekler olarak çalışabiliyor ve para kazanabiliyor, hayatını sürdürebiliyor. Ama bir de dünyanın yoksul ötekileri var, öteki coğrafyalar var. Burada çoğu savaşlar, iç savaşlar, cihatcı ordular, paralı asker timleri, örneğin Ukrayna – Rusya savaşında Wagner isimli Rus paralı asker şirketinin istihdam ettiği erkekler. Çok yeni formlar var, dünyada militarzmin erkekleri silahlandırma ve savaştırma stratejisinde yeni formlar var. Bunlar hep üzerinde durulması ve politik olarak eleştirilmesi gereken şeyler. Yani yoksul, güvencesiz erkeklere küresel kapitalizm diyor ki; bedenini silah haline getir ve savaş, o zaman karnını doyurabilirsin. Eğer ölmezsen karnını doyurabilirsin. Bu tabii ki çok insanlık dışı bir şey ama birçok erkek bunu yaparak hayatta kalabileceğini ve kazanabileceğini düşünüyor. Halbuki önemli bir kısmı da ölüyor, hayatlarını kaybediyor. Dolayısıyla militarizm ve yeni küresel savaş stratejileri, erkekliği farklı biçimde yeniden alt sınıflarda güçlendiriyor. Egemen olan, şiddete dayalı erkeklik formlarını güçlendiriyor. Bence çok önemli. Dünyada savaşları önlemenin yolu aslında bu erkeklik ideolojisini dönüştürmekten geçiyor. Savaşarak kazanamayacaklarını, insan olamayacaklarını anlatmak böyle bir eleştirel siyaset ve eleştirel erkeklik çalışmalarını kesiştiriyor. Ama henüz böyle bir yerde değiliz, dünyada böyle bir şeyi güçlü bir siyasi akım olarak görmüyoruz.
İlknur Burcu Keser: Peki ekonomik krizlerin de bu militaristleşmeyi derinleştirdiğini düşünüyor musunuz? Şu an mesela aslında üniversitede farklı alanlarda okumuş ama işsizlik sorunundan ya da iktisadi sorunlardan dolayı iş bulamayıp bunun çözümünü paralı askerlik yaparak çözmeye çalışan bir kitle var. Ekonomik kriz ve militaristleşme ilişkisi için ne söyleyebiliriz?
Prof. Dr. Serpil Sancar: Evet yani ekonomik kriz eğer bu egemenlik formları olmasa farklı yönlerde ilerleyecek. Ekonomik krizden çok egemenlik biçimleriyle de ilgili. Yani kriz olsun, şu olsun bu olsun erkeklik formları hemen erkekleri şiddete yönlendiriyor. “Şiddet uygularsan kazanırsın. Ancak en güçlü olarak, başkalarını yenerek kazanırsın. Gündelik hayatta sözünü dinletecek bir şiddet uygularsan, başkalarının üzerinde bir tahakküm kurarsan kazanırsın” bunu öğretiyor militarizm. Bu ekonomik krizde daha güçleniyor ama şart değil yani bu onun dışında da böyle işliyor, gündelik sokak siyaseti, sokakta var olma siyaseti böyle işliyor. Yani zaten hani ekonomik kriz bir tarafa, kapitalizmin yarattığı şey, alt sınıf krizleri böyle bir şey. Dolayısıyla kriz de güçlendiriyor başka şeyler de güçlendiriyor. Her tür erkeklik krizi, para kazanamama, güvenceli bir hayata sahip olamama, kadınlara güvence verememe, çocuklara bakamama erkekleri hep krize yönlendiriyor. Türkiye’de de asgari ücretle çalışmak hayatı garanti etmiyor ama gidip paralı uzman çavuş olursa, sözleşmeli asker olursa kısa sürede emeklilik hakkı, yüksek maaş, ailesine sağlık hizmeti vs. sağlayabiliyor. Dolayısıyla devletin istihdam stratejileri piyasada ücretli iş gücü olarak çalışan erkekten çok, savaşçı olarak savaşa giden erkeğe prim veriyor, daha yüksek statü ve gelir elde ediyor böyle bir erkek. Dolayısıyla bu istihdam politikaları erkekleri savaşçı olmaya yönlendirebiliyor. “İşçi olma, savaşçı ol. İşçi olursan sıradan asgari ücretle çalışacaksın ama savaşçı olursan, eğer ölmezsen, hayatta kalırsan hem kendi hayatını hem ailenin hayatını kurtaracaksın.” Strateji bu.
İlknur Burcu Keser: Özellikle geleneksel yapıdaki ailelerde “yaşlı erkek otoritesi” patriyarkanın devamını sağlayan önemli bir dinamik, peki piyasa kapitalizmi bu otoriteyi nasıl etkilemiş ve bu anlayışı nasıl yeniden şekillendirmiştir? Kapitalist düzeyde “yaşlı erkek otoritesi”nin konumu için ne diyebiliriz?
Prof. Dr. Serpil Sancar: Artık o çok ciddiye alınacak bir erkeklik formu değil yaşlı erkeklik. O bir kültürel figür olarak var tabii ki ama bugün egemen erkeklik formlarını oluşturan şeyler piyasada para kazabilen, belli bir statü ve güce sahip erkek olmak. Sermaye sahibi olmak. Kapitalizm, erkeklik başarılarını para kazanma, statü sahibi olma olarak tanımlayınca kapitalist piyasa ile erkeklik değerleri çakışıyor. Birinin yükselmesi diğerinin yükselmesine bağlı hale geliyor. Birinin varlığı diğerinin varlığına bağlı hale geliyor. Dolayısıyla kapitalist iş gücü piyasası erkeklerin para kazanma becerilerini kullanarak piyasada başarılı, toplumda başarılı erkek olarak kabul edilme, kadınların gözüne girme, güzel kadınlarla ilişki kurabilme yolu olarak erkeklere bunu sunuyor zaten. Dolayısıyla bu egemen erkeklik değerleriyle kapitalist piyasa dinamikleri çok iç içe şeyler. Birinin varlığı diğerinin varlığına bağlı oluyor.
İlknur Burcu Keser: “Erkeklik: İmkansız İktidar” kitabınızın önsözünde erkeklik çalışmaları üzerine düşünürken kentli, orta sınıf, eğitimli, profesyonel meslek sahibi ve hatta solcu ya da liberal erkeklerin bile kendilerini özgürlükçü ve eşitlikçi olarak görmelerine rağmen erkek egemenliğinden kaynaklanan toplumsal eşitsizliği problem olarak görmemelerinin sizin için çarpıcı bir olgu olduğunu belirtiyorsunuz. “Özgürlükçü” ve “eğitimli” olduğu varsayılan erkeklerin bile bu eşitsizliği sorgulama konusundaki yetersizliğinin altındaki dinamikler nelerdir? Çalışmanızda katılımcıların eğitim düzeyleri, yaşları ve siyasal düşünceleri oldukça çeşitlilik gösteriyor. Erkek egemenliğine karşı en yüksek ses hangi çevrelerden yükselmekte ve bunun nedenini oluşturan dinamikler sizce nelerdir?
Prof. Dr. Serpil Sancar: Orta sınıf kentli, eğitimli meslek sahibi erkekler aslında Türkiye’yi yöneten erkekler. Hem piyasada hem siyasal kurumlarda, parlamentolarda, siyasal partilerde, karar verici konumda olan erkekler bu erkekler. Bunun istisnası çok az. Bu erkekler kadınlara yönelik, kadın hak ihlallerini, kadınlara şiddet uygulayan erkeklerin kendileri olmadığını alt sınıf erkekler olduğunu, kendilerinin o sınıftan olmadığını, kendilerinin öyle erkekler olmadığını söyleyerek kendilerini daha üstün ve biraz steril bir yere koyuyorlar. Erkeklik şiddetinden uzak bir yere koyuyorlar. Oysa ki bir kere eril şiddet sadece fiziksel şiddet değil. Duygusal ve ekonomik şiddet var, psikolojik şiddet var. Dolayısıyla bu erkekler bu şiddetten muhaf değiller. Ayrıca fiziksel şiddetin de orta sınıf erkekler arasında en az %25-30 arasında olduğunu görüyoruz. Şimdi bu erkekler kendilerini bu “aşağı sınıf erkeklik değerlerinden” muaf görmeye çalışıyorlar. “Biz kadınlarla eşitlikçi yaşarız. Kadınlara dayak atmayız, kadınlara bir şeyi zorlamayız, hayatımız gönüllü ilişkilerdir, görücü usulüyle evlenmeyiz, kız çocuklarımızı erken yaşta evlendirmeyiz” falan filan. Ama bu tamamen erkek iktidarından, eril tahakkümden uzaklaştıklarını göstermiyor. Çünkü bu erkeklerin kontrol ettiği kurumların hepsi erkek egemen kurumlar. Yani kadınlar siyasi partilere doğru düzgün giremiyor. Parlamentolarda, yerel meclislerde doğru düzgün kadın sorunları temsil edilemiyor, konuşulamıyor. Basında, medyada çok sınırlı bir şekilde kadın hakları ihlalleri yer alabiliyor. Din alanında keza öyle, piyasada güçlü şirketleri erkekler yönetiyor. Piyasayı, devleti, dini büyük bir çoğunlukla erkeklerin kararları belirliyor. Dolayısıyla bu hani erkeklerin kendilerini bu kadar sanki eşit ve özgür, kadınlarla eşit ve kadın özgürlüğüne değer veren erkekler olarak sunmaları gerçekle bağdaşmıyor. Gerçekler bunu doğrulamıyor, bu iddiayı doğrulamıyor. Bu kesim erkeklere yönelik yeni bir eleştirel tavra ihtiyaç var yani “siz o kadar da masum ve suçsuz değilsiniz. Yani hepinizin hayatında farklı farklı kadın hakları ihlalleri olabilir.” Ama derseniz ki hangi kesim erkeklerin içinde nasıl bir çeşitlilik var. Her kesim erkek içinde eşitlikçisi, özgürlükçüsü ya da despotu, şiddet yanlısı var. Hiçbir zaman alt sınıftan erkekler daha şiddet yanlısı, üst sınıftan erkekler daha eşitlikçi diyemeyiz. Öyle bir genelleme yapamıyoruz çünkü veriler bize bunu doğrulamıyor. Eril şiddet her sınıfta var, her kesimde var. Eril şiddet neye bağlı? Erkeklerin kendilerini güçlü erkekler olarak görebilecekleri pozisyonlara ulaşamamasına yani para kazanamaması, cinsel sakatlığa, yaşlanmaya, evlilik krizlerine vs. bağlı. Bunlar erkeklik krizlerine ve şiddete yol açıyor. Erkeklerin terkedilmesi, kadınlar üzerindeki otoritelerinin iktidarlarını yitirme meselesi. Bunlar erkek şiddetine yol açıyor, Bunlar her sınıfta var olabilir, her kesim erkekte var olabilir. Bunu değiştiren şey erkeklerin özel bir eşitlik ve özgürlük bilincine sahip olması. Yani erkek olmalarından dolayı bir üstünlüki ayrıcalıklı konumda yaşadıklarının farkında olmaları bunu değiştirmeye çalışmaları, hayatındaki kadınlara eşitlikçi özgürlükçü davranmaya çalışmaları bunlar önemli. Bu bir politik bilinç dönüşümüdür. Dolayısıyla sorun biraz da bu. Her kesimde şiddet yanlısı erkekler var ama bunu dönüştürecek şey özel bir politik bilinç olmalı.
İlknur Burcu Keser: İkili cinsiyet rejiminde toplumun kadınlar ve erkeklerden taşımalarını beklediği sorumluluklar ve roller var. Cinsiyetlere atanmış davranış kalıplarına en dirençli olan gruplar çalışmanız için hangi gruplardı?
Prof. Dr. Serpil Sancar: Her kesimde, her grupta daha dirençli ya da daha eleştirel ve eşitlikçi erkekler var. Mesele bütün bu farklı kesimlerdeki erkeklikleri bir araya getirecek birlikte örgütleyecek eşitlikçi, özgürlükçü ve şiddet karşıtı, savaş karşıtı, anti-militarist erkek hareketinin ortaya çıkabilmesi. Yani bugün karşımızda bir erkek hareketi var, ama bu erkek hareketi erken yaşta kız çocuklarının evlendirilmesi meşru kabul edilsin diyor, nafaka hakkı sınırlandırılsın diyor.Yani erkek ayrıcalıklarını korumak için çalışıyor.
İlknur Burcu Keser: Homososyal erkek mekanları, örneğin erkek eğlence grupları egemen erkekliğin inşasında nasıl bir işlev görmektedir? Homososyal erkek mekanlarının homofobik düşünceyi güçlendiren bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Prof. Dr. Serpil Sancar: Evet öyle diyebiliriz ama sonuçta homososyal mekanlarda bunu eleştiren bir politik bilinç varsa bir politik hareket varsa durum tersine döndürülebilir. Tam tersine bu feministlerin küçük bilinç yükseltme grupları yaptığı gibi bu homososyal erkek mekanları ve grupları da erkeklerin eleştirel erkeklik sorgulamalarına mekan olabilir. Yeter ki bir politik hareket buna dokunsun, bunu harekete geçirsin. Tersine dönebilir.
İlknur Burcu Keser: Peki bu homososyal mekanların örneğin askerlik ve erkek eğlence mekanlarının homofobik düşünceyi arttıran yönleri var mı sizce?
Prof. Dr. Serpil Sancar: Tabii ki var ama bu tersine döndürülebilir bir şey. Homososyal erkeklik mekanları, homofobik mekanlar tam tersine eleştirel mekanlar haline de dönüştürülebilir. Bunun dünyada örneklerini görüyoruz. Ciddi bir eleştirel erkeklik hareketi varsa bu erkek mekanları ve grupları erkekleri bir araya getirip örgütleyecek, LGBTİ+ karşıtı hareketlere karşı bilinçlendirecek, savaş karşıtı hale getirecek ortamlar da yaratabiliyor. Önemli olan politik örgütlenmenin, politik ideolojinin ne dediği. Yani tam tersine de dönebilir, bir eleştirel erkeklik ideolojisi ve örgütlenmesi varsa bütün bu yapılar kurumlar tersine döndürülebilir.
İlknur Burcu Keser: Ev işleri, yemek yapımı gibi işler ataerkil yapıda “kadın işi” olarak görülürken “profesyonel mutfak” olarak adlandırılan restoran mutfakları erkek nüfusunun daha baskın olduğu yerlerdir. Kadınlar için çoğunlukla “ev içi ücretsiz emek” olan yemek yapımının ücretli olarak yapıldığı profesyonel mutfakların erkek yoğun yapıda olmasının nedenleri sizce nelerdir?
Prof. Dr. Serpil Sancar: Yemek yapma işinde böyle de aslında bir sürü başka şeyde de böyle. Aslında para karşılığı yapılan işler erkek egemen toplumda erkeklerin çoğunluklu olarak yaptığı işler; gönüllü işler de kadınların yaptıkları işler. Zaten cinsiyetçilik dediğimiz şey bu. Yani kadınların yaptığı işler para getirmiyor, gönüllü ve daha erkekler tarafından prestijli görülmeyen işler ama aynı işleri benzer işleri erkekler yapınca hem daha statüsü yüksek hem de para getirisi var. Dolayısıyla erkek egemen toplum yapısı bu. Bunu değiştirmek belli bir politik bilinci gerektiriyor. Bu konuda feminist hareketlerin talebi nedir? Ev içi sorumlulukların, çocuk bakımının erkeklerle eşit paylaşılması ve kadınların bu yüklerinin iş gücü piyasasında, eğitim hayatında, kültürel, siyasal hayatta dikkate alınması. Bu sorumluluk yükü eşitlenene kadar olumlu ayrımcılık uygulanması. Kadın hareketinin önerisi bu, bu olmadığı sürece kadının ev içi emeği kadının aleyhine işliyor demektir. Bu çok açık. Aslında bu kadın ev içi emeği erkekler tarafından sömürülüyor demektir. Kadın günde beş saat ev işi yapıyorsa ve erkek yarım saat yapıyorsa, kadın dört buçuk saat fazladan gönüllü çalışıyorsa bu kadın emeğine nasıl el konulduğunu açık hale getiriyor. Bu konuda artık uluslararası endeksler var. Ülke ülke, kesim kesim hesaplanabiliyor; kadınlar ne kadar ev işi yapıyor, erkekler ne kadar ev işi yapıyor. Hatta Türkiye’de TÜİK de bunu hesaplayarak yıllık yayınlıyor, ev içinde harcanan zaman üzerine endeskte verileri var.
İlknur Burcu Keser: Yeni kitap hazırlığı yoğunluğunuzda bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.