Aga filmi Yönetmen Mevlüt Taşcı’nın ilk uzun metraj filmidir. Taşrada üç erkek kardeşin hikayesi üzerinden ataerkiyi, kimlik ve sınıf ilişkilerini anlatan film, See a Paris Film Festivalinde “En iyi Film” ödülü alarak Türkiye’yi temsil etti. “Aga’’ filmi ulusal ve uluslararası alanda birçok ödül kazandı. Mevlüt Taşcı’yla sinema ve taşra üzerine yaptığımız söyleşiyi ilginize sunuyoruz.

İlknur Burcu Keser: İlk uzun metrajlı filminiz Aga’da ana karakterlerin bireysel yaşamlarının yanı sıra taşradaki toplumsal yapının, geleneklerin izlerini görüyoruz. Bu izleri filminize yansıtırken sosyal sınıf, aile yapısı ve erkeklik gibi temaları hangi kavram setleri üzerinden ele aldınız ve sizce filminizde taşrayı yeterince yansıtabildiniz mi?
Mevlüt Taşcı: Yeterince yansıttığımı düşünüyorum. Her bir karakterin kendine özgü bir yapısı var. Hikâye uzun süren gözlemler sonucunda ortaya çıktı. Taşrada erkeklik normu aşağı yukarı bu şekildedir. Evin en yaşlı erkeği evin reisidir ve ailenin diğer üyeleri ona ve verdiği kararlara itaatle yükümlüdür. Bunlar ataerkil bir toplum olmanın yansımasıdır.

İlknur Burcu Keser: Konya’nın çeşitli ilçelerinde çekilen filminiz yerel basınında çokça ilgi gördü, film çekiminin başlangıcı da tamamlanışı da yerel basında yer buldu. Film vizyona girdikten sonra nasıl geri dönüşler aldınız? Bölge halkı vizyona yansıttığınız anlatımdan memnun mu?
Mevlüt Taşcı: Geri dönüşler genel olarak güzeldi. Anlatılan hikâye, bölge halkının hep yakınlarında duran tanıdık trajik bir hikâyeydi. Mekanlar bölgenin farklı yerlerinde çekildi. Yardımcı oyuncular için de bölge halkından da destek alındı ve sürece dahil oldular. Yerel basında yer almasında da bu büyük bir etken oldu. Film onlar için bir ayna görevi gördü.
İlknur Burcu Keser: Aga filminde “koç katımı” geleneğinin çekildiği sahne dışında kadın oyuncu göremiyoruz. Bu “kadının adı yok” durumu değil; doğrudan kadın yok. Neden böyle bir anlatım tercih ettiniz, bu görünmezlikle anlatmak istediğiniz neydi?
Mevlüt Taşcı: Maalesef taşrada kadınların gerçekliği arka plandadır, anlatılan kadın değil kadın üzerinden anlatılan erkeklerdir. Bu da taşradaki ataerkil toplumun zihinsel yapısını yansıtıyor.Karakterler arasında kadın muhabbeti çok fazla geçiyor. O kadar bahsedilmesine rağmen sahne içinde kadın göstermemek bir gizem oluşturuyor. Hikâyede de erkek muhabbetini olduğu gibi yansıtmak istedim. Taşrada etrafta çok kadın görmezsiniz ama muhabbetini çok fazla duyarsınız. Film için de aynı şekilde kadının konuşulduğu fakat kadının olmadığı bir anlatı içeriyor.

İlknur Burcu Keser: Taşrada film çekmek, taşrayı vizyona taşımak büyük şehirlerde çekilen filmlere kıyasla nasıl özgünlüklere ve tam tersi kısıtlamalara neden oluyor sizce?
Mevlüt Taşcı: Bence taşra ve sinema arasında güçlü bir ilişki var. Kentleşmeye karşı girişilen bir mücadelenin mekânı haline gelmiş durumda. Taşralılığın sadeliği, basitliği bozulmamış yapısı sosyal kimlik ve bilinçli yapısıyla sinema için estetik bir yapı oluşturuyor. Düşünün uçsuz bucaksız bir bozkırdasınız zaman ve mekânı siz yönetebiliyorsunuz, bu büyük bir özgürlük. Diğer yönden bakarsak bağımsız filmlerin genelde taşrada geçmesi mekânsal estetik ve hikâye benzerliği gibi filmler için büyük bir önyargı oluşturuyor.
İlknur Burcu Keser: Film çekim sürecinde taşra mekânının doğal ve toplumsal dinamiklerini nasıl korumaya çalıştınız? Mekânın kendisinin de anlatının bir karakteri olduğunu düşünüyor musunuz?
Mevlüt Taşcı: İnsanı en doğal yaşam koşullarında sınıf ve etnik farklılıklarını incelemeniz gerekiyor. Taşranın sinematografik sunumu açısından mekân; filmin karakteri kadar önemlidir. Karakter tanımı nasılsa mekân da buna dahildir. Benim amacım o karakterler var, onlar yaşıyorlar hissiyatını vermekti. Mekanlarla bütünleşmelerini sağladım. Karakterlerin sosyal kimlik yapısını mekanlara bakarak anlayabilirsiniz.

İlknur Burcu Keser: Filmde en küçük kardeş Şenol’un eşcinsel olduğu iması var ama bu sadece üstü kapalı bir ima, gri bir alan. Sizin ele aldığınız karakter eşcinsel miydi, bir otosansür mekanizmasını mı devreye soktunuz? Evetse, neden böyle bir gereksinim duydunuz?
Mevlüt Taşcı: Aslına bakılırsa gerçek hayatta ne ise o. Küçük yaşlarda ergenliğin getirisi ile birlikte her şey çok belirsiz ve karmaşık oluyor. Bunlardan biri de cinsel eğilim. Ben de bu belirsizliği ve kimlik karmaşasını karakterde göstermek istedim. Aynı zamanda açık alan tanıyarak izleyicinin yorumuna bıraktım.

İlknur Burcu Keser: Taşrada sinema üretmek, merkezî sinema endüstrisinin estetik ve ekonomik normlarından bağımsız bir anlatı imkânı sunuyor mu? Bu özgürlük ve sınırlılıkları nasıl deneyimlediniz?
Mevlüt Taşcı: Taşrada sinema üretmek; endüstri içinde yer etmiş büyük sermaye sahibi yapımcılar tarafından desteklenmeyen minimal ölçekte harcamalarla derdini anlatmaya çalışan filmlerlerden oluşuyor. Ne kadar estetik olarak bağımsız kalınsa da merkez sinema endüstrisinin dağıtım, pazarlama ve festival sürecinden öyle ya da böyle ayrı kalması imkansız hale geliyor. Tabi bu da sizi sınırlayan bir şey. Ancak estetik olarak bakıldığında taşra zorluklar barındırsa da aynı zamanda size sonsuz bir özgürlük alanı da sunuyor.

İlknur Burcu Keser: Taşrada film çekmek, finansman, lojistik ve ekip ilişkileri açısından bağımsız sinemanın ekonomi politiğini nasıl ortaya koyuyor? Aga üretim süreci size bu sistemin hangi sınıfsal veya yapısal öğelerini gösterdi?
Mevlüt Taşcı: Aga’da olduğu gibi, eğer fon ve destek alamadıysanız, bulduğunuz alternatiflerle çözüm üretmeniz gerekiyor. Kitlelere ulaşmak için gerekli olan dağıtım, gösterim ve festival süreçleri belirli maliyetler gerektirdiğinden, fon ve desteklere ulaşabilmek için alternatif yöntemler geliştirmek gerekiyor. Bu durum, filmin özellikle finansal açıdan kısıtlanmasına yol açıyor. Bu nedenle, set süreci ve diğer aşamalarda kendinize oluşturduğunuz takvimi en verimli şekilde kullanmalı ve mümkün olan en kısa sürede uygulamaya koymalısınız.

İlknur Burcu Keser: Türkiye’de sinemaya yansıyan taşra mekânı genellikle merkeze karşı bir kimlik, sınıf veya kültür tartışması olarak kullanılmakta. Siz Aga filminde taşrayı nasıl bir toplumsal ve politik alan olarak konumlandırdınız?
Mevlüt Taşcı: Taşra ve merkez arasındaki ilişkinin sahip olduğu hiyerarşik kökler, taşrayı merkezin tesirine karşı savunmasız kılmaktadır. Merkezde öz kültürden uzaklaşan bireylerde yabancılaşma görürüz ve sınıf kimlik çatışması oluşur. Aga’da karakterler arasında geçen diyaloglarda merkez, taşra ve toplumsal sınıf açıkça belirtilir. Ana karakterlerin çobanlık yapması diğer karakterler arasındaki hiyerarşik durumu toplumsal yapı olarak konumlandırabiliriz.
İlknur Burcu Keser: Türkiye’de taşra sinemasının tarihsel gelişimi, ekonomik ve politik bağlamı, filminiz üzerindeki üretim ve anlatı stratejilerinizi nasıl etkiledi?
Mevlüt Taşcı: Bana göre, taşra sinemasına baktığımızda, günümüze kadar kitlelere ulaşma konusunda yeterli alan bulamayan yapılar, giderek festivallerde boy göstermeye başlamış ve elde ettikleri başarılarla dikkatleri üzerine çekmiştir. Bu durum, yeni bir pazar ve alan yaratmıştır. Aynı zamanda, global düşünmenin ve belirli standartlarda üretim yapmanın, filminizin dünyanın herhangi bir yerinde kitlelere ulaşabileceği gerçeğini ortaya koymuştur. Bu bağlamda, Aga’da hikâyeyi belirlerken, duygusal derinliği ve estetik yapıyı bozmadan, atmosfer olarak benzemeyen özgün bir yapı oluşturulmuştur.

İlknur Burcu Keser: Aga filmi sonrası, Türkiye’de taşrayı anlatabilmekle ilgili düşünceleriniz değişti mi? Taşra filmi çekmeye devam etmek gibi bir düşünceniz var mı? Varsa ilk taşra filminizden taşıyacağınız deneyimler nelerdir?
Mevlüt Taşcı: Hayır değişmedi. Sonuçta anlatılan bir insan hikayesi; taşrada film çekmek her ne kadar kolay gibi görünse de başlı başına zorlu bir süreçtir. Tabii ki, imkanlar dahilinde hikâye bizi nereye götürüyorsa orada film yapmalıyız; kendimi ne merkez ne de taşra ile sınırlamıyorum. Filmin her aşaması benim için büyük bir deneyim oldu çünkü aklınıza gelmeyen, iyi ya da kötü pek çok durumla karşılaşıyorsunuz. Yapımcınız yoksa, tüm bu sorunları çözmekle siz ilgileniyorsunuz ve bu, benim için çok değerli bir tecrübe oldu.
İlknur Burcu Keser: Toplum ve Ütopya’ya vakit ayırdığınız ve söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.
Mevlüt Taşcı: Ben teşekkür ederim.