Yoğun Betimleme Yönteminin 5 Temel İlkesi / Dr. Chris Drew (Çev: Mehmet Öcal)

0
2647

Yoğun betimleme, bir araştırmacı tarafından gözlemlenen durumların ayrıntılı betimlemelerini ve yorumlarını veren bir sosyal bilimler nitel araştırma tekniğidir. Etnografik ve niteliksel bir araştırma tekniğidir. Terim, sosyal antropologlar Gilbert Ryle ve Clifford Geertz tarafından icat edilmiştir. Yoğun betimleme, durumları ve bunların arka planındaki ‘konteksti’ açıklayan ayrıntılı anlatılar veya ‘süslü kısa hikayeler’ (vignettes) yazmayı içerir.

            Amaç sadece bir durumu betimlemek değil, aynı zamanda okuyucuların gözlemlenebilir herhangi bir senaryonun altında yatan önemli ve karmaşık kültürel anlamları anlayabilmeleri için ayrıntılar eklemektir.

            Sosyal antropolojide ortaya çıkmış olsa da, yoğun betimleme artık sosyoloji, tarih, kültürel çalışmalar, medya çalışmaları, eğitim çalışmaları ve diğerleri dahil olmak üzere bir dizi çalışma alanında nitel araştırma tekniği olarak kullanılmaktadır.

Nitel Araştırmalarda Yoğun Betimleme Nedir? (Tanımlar)

Yoğun betimleme şu şekilde tanımlanır: karmaşık kültürel durumların betimsel yorumu.

Burada ‘yorumlama’ terimi önemlidir. Yoğun betimleme, bir şeyi kaydetmek ve tanımlamaktan daha fazlasını içerir. Sosyal etkileşimlerin temelini oluşturan ilgileri, anlamları ve niyetleri anlamak için gerekli arka plan bilgisini sağlamayı içerir.

Sosyal bilimlerden ‘yoğun betimleme’ teriminin, makaleniz veya teziniz için atıfta bulunmak isteyebileceğiniz bazı bilimsel tanımlarını aşağıda bulabilirsiniz:

“Yoğun betimleme, araştırmacının gözlemlenen sosyal eylemi (veya davranışı) kendi bağlamı içinde hem betimleme hem de yorumlama görevini ifade eder. ” (Ponterotto, 2006, s. 543)

“Yoğun bir betimleme… bir kişinin ne yaptığını kaydetmekten daha fazlasını yapar. Salt gerçeklerin ve yüzeysel görünümlerin ötesine geçer. Ayrıntıları, bağlamı, duyguları ve kişileri birbirine bağlayan sosyal ilişkiler ağını sunar.” (Denzin, 1989, s. 83)

“Yoğun betimleme basitçe ilgili ayrıntıları bir araya getirme meselesi değildir. Aksine, sosyal eylemi yoğun bir şekilde tanımlamak, aslında belirli bir olayı karakterize eden koşulları, anlamları, niyetleri, stratejileri, motivasyonları ve benzerlerini kaydederek onu yorumlamaya başlamaktır. Betimlemeyi yoğun kılan, kendi başına ayrıntıdan ziyade bu yorumlayıcı özelliğidir.” (Schwandt, 2001, s. 255)

“Yoğun betimleme, bireylerin ve grupların kültürleri ve içinde yaşadıkları ortam bağlamında net bir resmini oluşturur… Yoğun (thick) betimleme, yüzeysel bir açıklama olan ve kültürel üyelerin altında yatan anlamları keşfetmeyen sığ (thin) betimleme ile karşılaştırılabilir.” (Holloway, 1997, s. 154)

Yoğun Betimlemeye Karşı Sığ Betimleme

Gilbert Ryle (1949) yoğun betimleme kavramını ‘sığ betimleme’ ile karşılaştırarak tanıtmıştır. Ryle’a göre, nicel çalışmalar ve bazı nitel araştırmalar sadece gözlemlenenlerin betimlemelerini kullanmıştır. Bu, yüzeysel bir açıklama sağlamıştır. Bunun yerine, nitel araştırmaların etkileşimden anlam çıkarmak için gözlemlenenleri yorumlaması gerekir.

Sığ Betimleme: bir durumun gözlemlenmesi, tanımlanması ve ana hatlarının çizilmesi.

Yoğun Betimleme: bir durumun gözlemlenmesi, tanımlanması, yorumlanması ve analiz edilmesi.

Yoğun Betimlemenin 5 Karakteristik Özelliği

Ponterotto (2006) yoğun betimlemeyi oluşturan 5 özelliği ana hatlarıyla belirtmektedir. Burada onun başlıklarını aynen kullanmadığımı belirtmek isterim. Ben kendi başlıklarımı ortalama bir okuyucunun anlaması için daha basit buluyorum:

  1. Kontekst içinde Yorumlama

Sığ betimleme konteksten yoksundur. Bir şeyi kültürel önemini açıklamadan tanımlar. Yoğun betimleme yalnızca eylemi değil, eylemin önemini de açıklar.

Ponterotto (2006, s. 542) şöyle der: “Yoğun betimleme, sosyal eylemlerin, sosyal eylemin gerçekleştiği uygun kontekst içinde doğru bir şekilde betimlenmesini ve yorumlanmasını içerir.”

  • Düşünce ve Duyguların Yakalanması

Düşünce ve duyguları tanımlamak için, sadece yüzeysel özellikleri betimlemek yerine bir durumu yorumlamamız gerekir. Örneğin: bir duraklama birçok anlama gelebilir. Şoktan kaynaklanan bir duraklama durumunda, araştırmacı görüşülen kişinin duraklamasının şoktan kaynaklandığını açıklamalıdır, aksi takdirde okuyucu bunu anlamayabilir.

Ponterotto (2006, s. 542) şöyle der: “Yoğun betimleme, faaliyet bağlamlarında gözlemlenen katılımcılar arasındaki düşünceleri, duyguları ve sosyal etkileşim ağını yakalar.”

  • Motivasyonların ve Niyetlerin Belirlenmesi

İki kişi arasındaki bir tartışmayı gözlemlerken, bir araştırmacının iki kişinin tartışmasının ardındaki motivasyonları açıklaması gerekir. Sadece bir tartışma yaşandığını söylemek yeterli değildir. İki kişi arasında bir geçmiş olabilir ya da grup içinde bir güç mücadelesi yaşanmış olabilir ve bu durum betimlemenin “yoğun” olması için araştırılmalıdır.

Ponterotto (2006, s. 542) şöyle der: “Sosyal eylemleri yorumlamanın merkezi bir özelliği, söz konusu sosyal eylemler için motivasyonlar ve niyetler tayin etmeyi gerektirir.”

  • Ayrıntıların Zenginliği

Ponterotto bu adımı ‘gerçeğe yakınlık’ olarak adlandırıyor, ancak ben bu kelimeyi biraz karmaşık buldum. Gerçeğe yakınlık, anlattıklarınızı okuyanların kendilerini oradaymış gibi hissetmelerini sağlayacak ölçüde ‘gerçeğe uygunluk görünümü’ anlamına gelir.

Başka bir deyişle, daha ince ayrıntılar sunarak anlatınız güvenilirlik kazanır.

Ponterotto burada Denzin’e atıfta bulunarak araştırmada gerçeğe yakınlığı açıklamaktadır: “Okuyucularda, anlatılan olayları deneyimledikleri ya da deneyimleyebilecekleri hissini yaratan gerçek benzeri ifadeler.” (Denzin, 1989, s. 83-84.)

  • Detaylandırılmış Durumların Anlamlılığı

Araştırmacı, etkileşim hakkında neyin anlamlı olduğuna dair bir açıklama ile sonuca varmalıdır. Araştırma yapılan kişiler hakkında bize ne söylüyor? Hangi yeni içgörüyü ortaya koyuyor veya hangi geçmiş inançlara meydan okuyor?

Ponterotto (2006, s. 543) şöyle der: “Sosyal eylemlerin yoğun bir şekilde betimlenmesi, bu eylemlerin yoğun bir şekilde yorumlanmasını teşvik eder ve bu da okuyucularda yankı uyandıran bulguların yoğun bir şekilde anlamlandırılmasına yol açar.”

Yoğun Betimlemenin Güçlü ve Zayıf Yönleri

Güçlü yanları

  1. Yoğun betimlemeler bir durumun altında yatan anlamı anlamamıza yardımcı olur. Ayrıntılı bir betimleme olmadan, insan hayatını açıklayan ince ayrıntılar kaybolur.
  • Okuyucuların bir durumu anlamalarına yardımcı olur. Nicel bir analiz genellikle daha ince nüansları yakalamakta başarısız olurken, birçok ‘sığ’ nitel analiz hala yorumdan yoksundur. Yoğun bir nitel analiz hem daha ince ayrıntıları (nüansları) yakalar hem de bunların bir durum için ne anlama geldiğini yorumlar.

Zayıf Yönler ve Eleştiriler

  1. Yoğun betimlemeler kolayca uydurulabilir. Genellikle araştırmacının sözüne güvenmek zorunda kalırız. Nicel analizlerde insanlar sahaya dönüp çalışmayı yeniden yapabilirler. Nitel yoğun betimleme analizlerinde ise araştırmacının söylediklerine inanmak zorundayız.
  • Araştırmacı önyargısı potansiyeli vardır. Bir araştırmacı, başka bir araştırmacıdan tamamen farklı ayrıntıları görüp tanımlayabilir ve bu da çok farklı bulgulara yol açabilir.

Anahtar Akademisyen: Clifford Geertz

‘Yoğun betimleme’ terimini ilk kullanan Gilbert Ryle olsa da, yoğun betimlemeyi meşhur eden kişi Clifford Geertz’dir.

Geertz’in yoğun betimleme hakkında yazdığı başlıca metinler, “ Thick Description: Towards an Interprative theory of culture” ve “The Interpretation of Cultures”dir.

  1. Karmaşık Bir ‘Anlamlar-Semboller Ağı’ Olarak Kültür

Geertz, kültürlerin insan yapımı çok karmaşık kavramlar olduğunu savunur. Kültürü, ‘insanın ördüğü’ bir ‘anlam ağı’ olarak adlandırır. Kültür çok karmaşık olduğu için, kültürel analiz araştırmacıları kültürleri açıklayan kalıplar ve yasalar aramaya çalışmamalıdır. Bunun yerine, kültürel analiz araştırmacıları insanların hayatlarını anlamlandırma yollarını keşfetmeye ve açıklamaya çalışmalıdır.

  • Ayrıntılı Olarak Açıklanması Gereken Kültür

Etnografların işi sadece not almak, günlük tutmak ve gördüklerini rapor etmek değildir. Bunun yerine, etnografların temel amacı, ancak “yoğun betimlemeler” yoluyla anlaşılabilecek çok karmaşık ve girift ayrıntıları betimlemektir.

Göz kırpma örneğini kullanır. Göz kırpmanın ‘sığ’ bir betimi şöyle olabilir: “Çocuk göz kırptı.” Yoğun betimleme ise kültürel önemini açıklayabilir: Göz kırpma, bağlama bağlı olarak parodi, komplo veya alay amacıyla yapılmış olabilir. Etnograf bu olasılıkları araştırmalı ve göz kırpmanın nasıl bir göz kırpmadan daha fazlası olduğunu açıklamalıdır: bu, çok karmaşık bir kültürel an içinde gerçekleşen bir jesttir.

Bu nedenle, gözlemlenen durumun “yoğun betimini” sağlamak dışında ayrıntılı ve derin bir araştırma yapmanın yolu yoktur.

  • Etnografi Gözlemden Daha Fazlasıdır; Yorumlamadır

Üçüncü bölümde Geertz, araştırmacıların araştırmalarında nesnel olmadıklarını ve olamayacaklarını savunur. Saha verisi toplama eylemi yorumlama gerektirir. Farklı gözlemciler farklı notlar yazabilir, çünkü gözlemci notlarında bir sahneyi kendi gözlemlerine dayanarak yeniden inşa etmektedir. Kendi sözleriyle: “Verilerimiz dediğimiz şey, aslında diğer insanların kendilerinin ve yurttaşlarının ne yaptıklarına dair kendi kurgularıdır.”

Dahası, gördüklerini anlamaya çalışırken, etnografların bir kültür hakkındaki arka plan bilgilerini kullanmaları gerekir. Onu ‘anlamlı’ kılmak için ‘yorumlamaları’ gerekir. Geertz’in (1973, s. 318) kendi sözleriyle bu nokta şöyledir: “Belirli bir olayı, ritüeli, geleneği, fikri ya da her neyse onu anlamak için ihtiyaç duyduğumuz şeylerin çoğu, o şeyin kendisi doğrudan incelenmeden önce arka plan bilgisi olarak ima edilir.”

Tarih araştırmacıları yorumlamanın (öznel olduğu için) kötü bir şey olduğunu düşünse de, Geertz (1973, s. 320) “bunda özellikle yanlış bir şey olmadığını ve her durumda kaçınılmaz olduğunu” savunur. Elbette haklı: Bir şeyleri açıklarken nesnelmiş gibi davranmamalıyız. Hepimiz bir şeyleri farklı şekilde açıklarız, özellikle de açıkladığımız şey (kültür gibi) çok karmaşıksa.

  • Etnografi Sıradan ve Gündelik Olana Dair Vaka Çalışmasıdır

Son olarak Geertz, etnografların gözlemlerine dayanarak geniş genellemeler yapmamaları gerektiğini savunur. Şöyle diyor: “Ulusal toplumların, uygarlıkların, büyük dinlerin ya da “tipik” olarak adlandırılan küçük kasaba ve köylerde özetlenen her şeyin özünü bulabileceğimiz düşüncesi apaçık bir saçmalıktır. Küçük kasaba ve köylerde bulunan şey (ne yazık ki) küçük kasaba ve köy yaşamıdır” (1973, s. 320).

KAYNAKÇA

Denzin, N. K. (1989). Interpretive interactionism. Newbury Park, CA: Sage.

Geertz, C. (1973). The interpretation of cultures: Selected essays. New York: Basic Books.

Geertz, C. (1973). Thick Description: Towards an Interprative theory of culture. The Interpretation of Cultures, 3-31.

Geertz, C. (1983). Centers, Kings, and Charisma: Reflections on the Symbolics ofPower. In: Geertz, C. (ed.s) Local Knowledge: Further Essays in Interpretive Anthropology. (pp. 121–46). New York: Basic Books.

Holloway, I. (1997). Basic concepts for qualitative research. New York: Basic Books.

Ponterotto, J. G. (2006). Brief Note on the Origins, Evolution, and Meaning of the Qualitative Research Concept Thick Description. The Qualitative Report, 11(3), 538-549.

Ryle, G. (1949). Concept of the mind. New York: Hutchinson and Company.

Schwandt, T. A. (2001). Dictionary of qualitative inquiry (2nd ed.). Thousand Oaks, CA: Sage.

Asıl Metin: https://helpfulprofessor.com/thick-description/