Özet
Kent kavramı her ne kadar insanlık tarihi kadar eski olsa da asıl etkisini ve önemini Sanayi Devrimi ile birlikte göstermeye başlamıştır. İngiltere’de başlayan ve hızla tüm dünyaya yayılan makineleşme akımı kendisini kentlerde gösterdiği için insanları da buraya çekmiş ve sonucunda da büyük kitlesel göçlere sebep olmuştur. Kentler her ne kadar başlarda bu duruma hazırlıklı olmasa da zamanla kendisini de bu hızlı nüfus artışına hazırlamıştır. Fakat yine de toplumsal ayrımlar ve sınıfsal farklılıklar kaçınılmaz olmuş yöneten ve yönetilen, işçi ve işveren alt sınıf ve üst sınıf gibi kavramlar toplumu bu yönde şekillendirmiştir. Seri üretime yönelik kapitalist yaklaşım kendisini yeni üretim biçimleriyle 20. yüzyılın başlarında Taylorizm ve Fordizmle göstermiştir. İlerleyen yıllarda yeni yaklaşımlar dünyayı şekillendirmiş ve artı ürün fazlalığı özellikle rekabet anlamında kendisine yeni yollar arayarak yatırımları şehre yöneltmiş ve kapitalizm kendisini sürdürebilecek alanlar ortaya çıkarmıştır. Özellikle 1970’lerden sonra tüm dünyayı etkisi altına alan küreselleşme ve neoliberalizm kentleri artık bir ulusa bağlı olmaktan çıkarıp tüm dünyaya sunmakta ve bunu gerek ekonomik, gerek ticari, gerek turistik ya da farklı öne çıkan yönleriyle onları globalleştirmektedir. Bu durum toplum ve kentler üzerinde büyük değişimler yaratması ve buna adapte olmayı gerektirdiği için hem kentlerde hem de toplumda sınıfsal farklar oluşturmakta ve mekânları da buna göre şekillendirmektedir. Bu yazıda da konu üzerine çalışmaları olan Edward W. Soja’nın Postmodern Coğrafyalar ve Richard Florida’nın Yeni Kentsel Kriz kitabından ve ilgili kaynaklardan yola çıkılarak konunun irdelenmesi amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kent, mekân, toplum, sınıf.
Giriş
Sanayi Devrimi Sonrası Kent
Kent kavramı insanlığın avcı toplayıcılık biçiminden yerleşik hayat biçimine geçişiyle birlikte ortaya çıkmış olan ve o dönemden itibaren günümüze kadar sürekli değişim ve dönüşümlerin yaşandığı insana, topluma ait bir kavramdır. İnsanı diğer canlılardan ayıran ve ekosistemin de en üst basamağına koyan sorgulama, öğrenme, öğrendiğini geliştirme ve aktarma dürtüsü onu medeni, modern insan yapmaktadır. Bu sayede ortak amaçlar doğrultusunda insanlar birer topluluk oluşturabilmekte ve bir arada yaşamlarını sürdürebilmektedir. Burada karşımıza yöneten-yönetilen, üreten-tüketen, çalışan-işveren gibi kavramlar ortaya çıkmakta ve bunların da denetlenmesini sağlayacak bir yönetim sistem ortaya çıkmaktadır. İlhan Tekeli burada ortaya çıkacak olan bireyler arasındaki eşitliği bir razı oluş olarak nitelemekte ve buna yardımcı olması için de bireylere bir ‘öteki dünya’ imajı sunularak bu kabullenişin desteklendiğini belirtmektedir (akt. İmga ve Olgun, 2010: 9). Kentler ve mekânlar da bu doğrultuda şekillenmeye başlayarak tarih içerisinde gelişen olaylar paralelinde kentler de değişime uğramıştır. Sanayi Devrimi’ne kadar kentlerde yavaş ve dengeli büyümeler söz konusudur. Nüfusun büyük bölümü kırsal alanlarda yaşamakta, kent genel anlamda ticaretin ve zanaatkârlığın içinde bulunduğu ve kale unsurunun birçok kentte ortak olduğu dönemlerdir.
Sanayi devrimi kent üzerinde büyük ve hızlı değişimler yaşatmış, üretimin kol gücünden makine gücüne dönüşümü büyük çapta bir üretimi de beraberinde getirmiş, artı ürünün fazlalığından kaynaklanan sermaye birikimi sınıf kavramlarını çok farklı bir boyuta taşıyarak aradaki uçurumu iyice arttırmış; Marks’ın tabiriyle emek gücünü satabilecek işçi(proleter) ve üretim aracına sahip kapitalist sınıflar ortaya çıkmıştır. Bu hızlı dönüşümler özellikle şehirlere yansımış ve ortaya çıkan iş gücü açığı için köyden kente büyük çapta göçler başlamıştır. Bu göçlerin ilk adımında kent bu yoğun göçü karşılayabilecek durumda değildir ve yığılmalar genelde kendilerini kentin çevresinde gecekondu mahallelerini kurarak bir yaşam alanı oluşturmuşlardır. Fakat bu durum altyapı eksikliğinden ötürü su ve elektriğin ulaşmadığı, birçok sağlık sorununun da beraberinde geldiği tek gözlü, bazıları penceresiz, bir odada birçok insanın beraber kaldığı ve hatta vardiya sisteminden bir işçi işe gittiğinde boşalan yatağa diğer işçinin yattığı bir ortam üzerinden Sanayi Devrimi sonrası kentler oluşmuştur (Engels, 1997: 45-64). Özellikle İngiltere’nin öncülüğünü ettiği bu devrimi yerinde gözlemleyen Friedrich Engels ve Amerika’da Chicago kentinde bu gözlemleri yapan ve şehri adeta bir laboratuar olarak kullanan ve bir anlamda sosyolojinin de kurucusu olan Chicago Okulu temsilcilerinden Robert E. Park, Ernest W. Burgess, Roderick McKenzie ve Louis Wirth kenti ve kentliyi anlamak üzerine yeni yaklaşımlar geliştirmiş ve özellikle ekolojik yaklaşımla şehri anlamaya çalıştıkları çalışmalar yapmışlardır (Hatt ve Reiss, 2002: 127-128).
Gelenekten Moderniteye, Kırdan Kente
Tarımdan sanayileşmeye, kol gücünden makineleşmeye, kırsaldan kente olan dönüşümler toplum üzerinde de büyük dönüşümlere sebep olmuştur. Düşük nüfuslara sahip birçok kent çok kısa bir süre içerisinde nüfusunu katlayarak ticaretin merkezi konumuna geldiler. Soja, Postmodern Coğrafyalar kitabında bu durumu Los Angeles şehri üzerinden vererek kentin 1880 ve 1920 yılları arasında yaklaşık 30 yıllık bir süre içerisinden nüfusunu 35 binden yaklaşık 1 milyona çıkardığından bahseder (260). Üretim biçiminin seri üretim haline dönüşmesi özellikle Amerika’da Taylorizm’in 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkarak iş kavramında köklü bir değişim yaratmış, üretimi sağlayan işçi ve bunun denetimini sağlayan yeni bir sınıf ortaya çıkarmış, yapılan iş parçalara ayrılarak her bir işçiyi farklı alanlarda uzmanlaşmaya itmiş ve bu sayede de üretimin en verimli şekilde yapılması amaçlanmıştır. Bu durum uzmanlaşma kavramını da beraberinde getirmektedir ancak işçiyi yapılan işin tamamından uzaklaştırarak onu emeğe yabancılaştırmıştır. Çünkü işçi bir işin çok küçük bir bölümüne katkı sağlamakta ve sadece onu yapmaktadır. Bu durumda da işin bütününden uzaklaşarak bir anlamda şehre de yansıyan yabancılaşma kavramını doğurmaktadır. Fordist üretim biçimi de Taylorizm yaklaşımını bir üst basamağa taşıyarak seri üretim bandı sistemiyle tam zamanlı bir üretim sağlanmaktadır (Çakmak, 2004: 236-238). Hammadde üretimin en başından itibaren makineden üretim bantları sayesinde diğer makinelere aktarılmakta, işçiler bunun denetimini sağlayarak adeta diğer bir makine görevi görmekte, birey artık makinenin bir parçası gibi hareket etmektedir. Ürün son haliyle makineden çıkmakta ve büyük çapta bir artı ürün oluşturmaktadır. Marx kapitalizmin bu yönüyle işçi emeğinin sömürülerek hiçe sayıldığını ve toplumsal sınıf farklarını ortaya çıkardığı gerekçesiyle eleştirmiştir (Harvey, 2002: 4-5). Edward W. Soja ‘Postmodern Coğrafyalar’ kitabında bu konuya şöyle değinmiştir:
“Eleştirel toplumsal bilimler, Kant’tan Hegel’e ve sonra Marx’ın kendisine kadar Batı Marksizmini de etkileyen kaynakların bazılarını yeniden düzenleyerek, ikinci geçişi Gelenekten Moderniteye, Gemeinschaft’tan Gesellschaft’a, mekanik dayanışmadan organik dayanışmaya yapılan nihai ve kesin dönüş olarak tanımladı” (49).
1930’lu yıllara gelindiğinde Amerika’da patlak veren büyük ekonomik kriz tüm dünyayı etkilemiş ve çözüm yolları aranmıştır. Keynes, krizi önlemek ve ekonomiyi düzeltmek için devlet kontrollü bir politika izlenmesi gerektiğini savunmuş ve bu düşünce temelde Amerika olmak üzere birçok ülkeyi etkilemiş ve ‘Refah Devleti’ kavramı ortaya çıkmıştır (Bayraktar, 2012: 247-248). 70’li yıllara kadar bu anlayışla yönetilen ve şekillenen kentlerde ‘Petrol Krizi’nin patlak vermesiyle yeni bir düzen arayışı ihtiyacı ile neoliberalizm kavramı ortaya çıkmıştır. Neoliberalizm devletin piyasa ve ekonomideki rolünü azaltan ve onu sadece fiilen var eden, özelleştirmelerin ve bireysel sermayenin önem kazandığı, bu durumun rekabeti de beraberinde getirerek ilerlemeyi tetiklediği bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır (Çelik, 2012: 12) (Theodore, Peck, Brenner, 2012: 21-22). Kentlerdeki bu durumun sebebi özellikle 80’li yıllarla beraber etkisini büyük bir şekilde hissettiren yeni dünya düzeni kavramıdır. Bu politikanın bu denli etkili olmasının ve tüm dünyayı etkilemesinin diğer sebepleri de soğuk savaş döneminin ve beraberinde getirdiği Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılması, teknolojinin gelişimi, ülke sınırlarının önemini yitirmesiyle beraber dünyanın artık ithalat ve ihracata olan yönelimin daha da artmasıdır (Kılınç Ürkmez ve Zengin, 2013: 87). Ticaret ve ekonomiyle kendini dünya piyasasında gösteren kentlerin sayısı artmış (tabi bu artışın ana etkeni kapitalistlerin Neoliberal dünya düzeniyle beraber özel şirketlere olan yönelimin artması, fabrikaların artık belirli şehirlerde kendini göstermesi yerini farklı şehirde ve özellikle ikinci ve üçüncü dünya ülkelerinde ortaya çıkaran hizmet ve teknolojiye yönelen birinci dünya ülkeleriyle birlikte üretim ve tüketimdeki değişim örnek verilebilir) ve bu sayede ‘Dünya Kentleri’ (mimdap.org, 07.11.2009) (Savaş Yavuzçehre, 2013: 204), ‘Yaratıcı Kentler’ (Kılınç Ürkmez ve Zengin, 2013: 88-89), ‘Süperstar Şehir’ (Florida, 2018: 30), Türkiye’de ‘Anadolu Kaplanları’ (Eceral ve Varol, 2013: 181) (Erman, 2013: 51) (Sarı, 2013: 171) isimleriyle marka şehirler ortaya çıkmıştır.
David Harvey, kriz durumlarında kapitalistlerin sermayelerini kentlere doğru aktarmalarının kentin gelişiminde büyük etken olduğunu savunmuştur. 80 sonrası küresel çapta kentleşmenin hızla artması, sermayedarların artı ürün stoklarının dolması ve sermaye birikimi sonucu elde ettikleri birikimin kriz ortamı yaratmaması için şehirlere bu birikimin aktarılmaya başlanmasının sonucu olarak da gösterilebilir. Bu sayede şehirlere yönelim, yeni mekânların ortaya çıkmasına, kentin görünümünün biçimlenmesine, kapitalizmin birincil sermaye birikimini ikincil sermayeye aktararak kendine yeni hayat damarları bulmasına neden olmuştur (Çelik, 2012: 190) (sosyolojisi.com, 12.06.2014). Bu durumda bir raddede neoliberalizmin etkinliğini arttıran önemli bir etmen olmuştur.
Günümüz kentleri artık dünya nüfusunun büyük bir kısmını içerisinde barındırmakta, kırsal nüfus gün geçtikçe azalmakta veya kırsal alanlar da artık şehirleşmeye başlamaktadır. Richard Florida Yeni Kentsel Kriz kitabında bu duruma şu şekilde değinmiştir:
“Bugün 3,5 milyarın üstündeki insan, yani dünya nüfusunun kabaca yarısı kentsel alanlarda yaşıyor. Daha iki yüz yıl önce kentsel nüfusun oranı yalnızca yüzde üçtü; 1900’de, sanayileşmeden yüz yıl sonra bu rakam yaklaşık yüzde 15’e çıktı; 1950’ye gelindiğinde ise yaklaşık ikiye katlandı ve yüzde 30’u ya da bir milyar insanı buldu”(212).
Bu durum kentlerde hızlı bir nüfus artışına ve sonucunda da gecekondulaşmanın önüne geçilemediği bir dönemle kentleri baş başa bırakmıştır. Fakat zamanla şehirler bu duruma adapte olarak yeni atılımlar geliştirmiş, kentsel dönüşüm, mekânın yeniden yapılandırılması gibi projelerle şehrin görüntüsü ve çehresi modern anlamda yeniden düzenlenmiş, merkezi iş alanlarının bulunduğu konumlar hangi şehir olursa olsun marka, reklam görevi gördüğü için yapılaşma da bu çerçeve üzerinden ilerlemiştir. Burgess’in ortak merkezli bölge modeli uzun yıllarca şehirlerin yapılaşmasının yönlenme şeklini açıklamıştır (sosyolojisi.com, 12.06.2014) fakat şehirlerin genişlemesi merkezi iş alanlarının artmasına ve şehrin tek bir merkezden ziyade farklı merkezlerinin bulunduğu, bu sayede yeni sermaye akışlarının sağlandığı mekânların ortaya çıktığı ve bu sayede konut değerlerin de ve mekân anlamında yüksek artışların görüldüğü şehirleşme modelleri ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda gecekondular kentsel dönüşüme tabi tutularak bu alanlarda rant sağlanmaya çalışılmış, alt sınıf şehrin görüntüsünden dışarı itilmiştir (Güzey, 2012: 64).
Yine benzeri kaygıları ve aynı zamanda kendisini metropol kentlerde gösteren, üst, üst-orta sınıfın sadece onların içerisinde bulunacağı bir yaşam alanı tasvirleri özellikle 1900’lü yılların sonunda Dünya’da ve Türkiye’de özel güvenlik siteleri adı altında yeni mekânlar yaratılmıştır. Şehirde olan sermaye birikiminin yatırımı artık kendisini bu özel güvenlik sitelerine aktarılarak yaratmaktadır. Üst ve alt sınıf ayrımı artık kentin içerisinde kendisini net bir şekilde göstermiş, kendilerini kentten ve geri kalan kentlilerden ayırmak için kendi sınıflarına özel olarak tasarlanmış bu özel güvenlikli siteler yine konum olarak şehrin genellikle dışına kurulmakta, lüks, refah ve toplumdaki var olan güven sorununa çözümü için dışa kapalı ve her türlü ihtiyacı içerisinde barındıran kapalı alanlar olarak ortaya çıkmışlardır (Akyol Altun, 2012: 41) (Kuppinger, 2012: 11) (Kurultay, Peksevgen, 2012: 191).
Kentleşmenin bu denli hız kazanması bir önceki paragraftaki gibi sınıf ayrımları, toplumsal eşitsizlikler ve benzeri birçok sorunu beraberinde getirmektedir ve bu durumlar genellikle tüm dünyayı etkileyecek krizler ortaya çıkarmaktadır. Yeni Kentsel Kriz kitabında Richard Florida kentleşmenin ortaya çıkardığı bu sorunların önüne geçmek için birtakım fikirler sunmuştur. Toprağın kent için sınırlı olduğunu ve bu yüzden de var olan arazinin amaca hizmet ederek en verimli şekilde kullanılması gerektiğini, kentleşmenin daha sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için altyapının çok stratejik bir önemi olduğunu, konut fiyatlarının özellikle şehir merkezlerinde uçuk fiyatlara sahip olması nedeniyle buradaki işgücünü oluşturan sınıf şehrin dışına itilmesinden kaynaklanan sorunlar yaşanmaktadır. Bunun önüne geçmek için ucuz ve kiralık ev sayısını özellikle merkezin çevresinde yoğunlaştırarak bu sorunun çözülebileceğini, yeni toplumsal düzenin orta sınıfı erittiğinden dolayı orta sınıfın yeniden inşa edilmesini sağlayacak atılımların gerekliliğinden bahseder. Kentin bir diğer büyük sorunu olan yoksulluğun önüne geçmek için onlara daha sağlıklı bir yerleşim yeri ve iş imkânları oluşturarak bu sınıfın ve genel olarak da toplumun kalkınması sağlanabilecektir. Şehirlerin küreselleşmesi desteklenerek dünya çapında bir kalkınma sağlanabileceğini savunur (2018). Bu sayede bölgesel olan yoksulluk, kuraklık, terör, sınıfsal ayrım gibi sorunlar ortadan kaldırılabilir ve küresel çapta sağlıklı ve geleceğe dönük şehirler ortaya çıkabilir.
Sonuç Yerine
Sanayi Devrimi insanlık tarihi için büyük ve önemli bir adımdı. O güne kadar benzeri görülmemiş bir ilerlemenin, gelişimin başlangıcıydı. Ve ondan sonra gelen süreçte de bu ilerlemeler katlanarak, durmaksızın devam etti. Birey, toplum, kentler, şehirler de bu ilerlemeye paralel olarak sürekli bir değişime uğradı. Bireysel ve toplumsal anlamda aile bağlarının, komşuluk ilişkilerinin, iş bölümlerinin organik bir şekilde her bir parçanın kendi içinde uzmanlaştırılmasının getirdiği yeni ideal birey ve toplum modelleri yüzeysel ilişkilere, bireysel yalnızlığa, toplumsal yozlaşmaya yol açtı. Sanayileşmenin ilk dönemleriyle birlikte sınıfsal farklar feodal döneme göre kendisini daha da ortaya çıkarmaya başladı. Makineleşmenin bir getirisi olarak artı ürünün büyük oranda artışı sermaye birikiminin de önünü açtı ve bu birikim de kendini aktarabileceği yeni aktarım arayışlarına girdi. Kentsel anlamda sanayileşmeyle beraber şehirlerin öneminin daha da artması yatırımların kent merkezleri ve çevresinde şekillenmesine ve yine nüfus artışının da kırsaldan kente kaymasına yol açmıştır. Hızlı nüfus artışına hazırlıklı olmayan şehirlerdeki yapılaşma da bu durumdan nasibini alarak altyapısız, sağlıksız ve temeli olmayan gecekondu mahallelerini ortaya çıkarmıştır. Bu durumdan ders alınarak şehirler sonraki yıllarında daha düzenli ve sağlıklı şehir ortamları kurmuş veya kurulu olanı dönüştürerek şehrin görüntüsünü ve düzenini sağlama girişiminde bulunmuşlardır. Dünyada artık kentsel nüfus oranı kırsal nüfusu geçmiş olup toplum ve dünya düzeni şehirler üzerinden inşa edilmektedir.
Kentler artık sadece sanayisi ve ekonomisi ile değil turizmle, tarihselliğiyle, otantikliğiyle, yemekleriyle de ön plana çıkarmaya başlamışlardır. Böylelikle kentleşmenin farklı alanlara yayılması sağlanarak küreselleşmesinin önü açılmıştır. Dünya artık kentlerin çevresinde şekillenmektedir. Artık ülkelerden ziyade şehirler daha ön plandadır. Neoliberal politika anlayışıyla beraber devletlerin gücünün ve yapabilirliklerinin sınırlandırılmasının sonucu olarak şehirlere yapılan yatırımlar büyük oranda artmış özel şirketlere ve kurumlara bağlı mekânlar dünyanın her yerinde kendisini göstererek sınır kavramının minimum düzeye inmesi sağlanmıştır. Sermayenin kent merkezleri etrafında dönmesi konut ve arsa fiyatlarının da katlanmasına yol açmıştır. Çünkü kıt ve sınırlı alana sahip şehir merkezleri kapitalistler için büyük gelir kaynağıdır. Böylelikle alt sınıf giderek şehrin dışına itilmekte, banliyöleşme ile beraber şehir merkezine alt sınıfın gidiş gelişi haftanın, ayın veya yılın belirli zamanlarıyla sınırlandırılmıştır. Yeni ve kendi içinde merkezi iş alanları oluşmaya başlamış ve her ne kadar ana merkez görevi görmese de amaca hizmet etmek için şehir çehresinde yeni merkezi iş alanları ortaya çıkmıştır. Soylulaştırma, orta sınıfın erimeye başlaması, alt ve üst sınıf arasındaki uçurumun gün geçtikçe artması, mekânın yeniden yaratılması, kentsel dönüşüm, sermaye aktarımları gibi kavramlar kentle beraber bütünleşmekte; birey, toplum, şehirler ve dünya düzeni de bu kavramlar etrafında şekillenmektedir.
KAYNAKÇA
Akyol Altun, T. Didem (2012). İzmir’de Yeni bir Konut Üretim Süreci Olarak Kapalı Konut Siteleri, İdeal Kent Dergisi, cilt 3, sayı 6, 40-61.
Bayraktar, Cahide (2012). Keynes ve Refah Devleti, CBU Sosyal Bilimler Dergisi, cilt 10, sayı 2, ss. 247-261.
Brenner, Neil ve Peck Jamie ve Theodore, Nik (2012). Neoliberal Kentçilik: Kentler ve Piyasaların Egemenliği, (çeviren: Şerife Geniş), İdeal Kent Dergisi, cilt 3, sayı 7, ss. 21-37.
Çakmak, Umut (2004). Esnek Üretim Sistemi: İstihdama Etkisi ve Toyota Örneği, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, cilt 15, sayı 52, ss. 235-253.
Çelik, Zafer (2012). Neoliberalizmin Kısa Tarihi, İdeal Kent Dergisi, cilt 3, sayı 7, ss. 187-195.
Çelik, Zafer (2012). “Neoliberalizm ve Kentsel Eşitsizlikler” Üzerine Prof. Dr. Nezar ElSayyad İle Söyleşi, İdeal Kent Dergisi, cilt 3, sayı 7, ss. 10-20.
Eceral, Tanyel ve Varol, Çiğdem (2013). Denizli Tekstil Sanayi: Yerel Kalkınmada Bir Başarı Hikâyesi mi?, İdeal Kent Dergisi, cilt 4, sayı 8, ss. 180-199.
Engels, Friedrich (1997). İngiltere’ de Emekçi Sınıfının Durumu, (çev: Yurdakul Fincancı), Sol Yayınları, Ankara.
Erman, Tahire (2013). Küresel ve Yerel Dinamikler Altında ‘Anadolu Kaplanı’ Kentleri, İdeal Kent Dergisi, cilt 4, sayı 8, ss. 50-73.
Florida, Richard (2018). Yeni Kentsel Kriz, (çev: Derya Nuket Özer), Doğan Kitap Yayıncılık, İstanbul.
Güzey, Özlem (2012). Türkiye’de Kentsel Dönüşüm Uygulamaları: Neo-Liberal Kent Politikaları, Yeni Kentsel Aktörler ve Gecekondu Alanları, İdeal Kent Dergisi, cilt: 3, sayı: 7, ss: 64-83.
Harvey, David (2002). “Sınıfsal Yapı ve Mekânsal Farklılaşma Kuramı”, Ayten Alkan, Bülent Duru (der. ve çev. Ayten Alkan ve Bülent Duru), 20. Yüzyıl Kenti, İmge Yayınevi, Ankara, 2002, s. 147-172.
Hatt, Paul K. ve Reiss, Albert J. (2002). “Kentsel Yaşam Sosyolojisi: 1946-1956”, (derleme ve çeviri: Ayten Alkan ve Bülent Duru), 20. Yüzyıl Kenti, İmge Yayınevi, Ankara, ss. 127-146.
İmga, Orçun ve Olgun, Hakan (2010). “Akademyanın Velut Kalemi”: Prof. Dr. İlhan Tekeli ile Kent Üzerine, İdeal Kent Dergisi, cilt 1, sayı 1, ss. 8-27.
Kılınç Ürkmez, Gökçen ve Zengin, Hayat (2013). Yaratıcılık, Yaratıcı Stratejiler ve Anadolu Kentleri: Kayseri Üzerinden Bir Değerlendirme, İdeal Kent Dergisi, cilt 4, sayı 8, ss. 86-111.
Kuppinger, Petra (2012). Dışlayıcı Yeşillik: Kahire’de Yeni Güvenlikli Siteler, (çev: Şerife Geniş), İdeal Kent Dergisi, cilt 3, sayı 6, ss 10-39.
Kurultay, Ayşe Binay ve Peksevgen, Burcu (2012). Markalı Güvenlikli Site Reklamlarında Türk Orta Sınıf Hayali, İdeal Kent Dergisi, cilt 3, sayı 6, ss. 190-207.
Sarı, Özgür (2013). Kent Markalamasında Konya ve Mevlana Örneği, İdeal Kent Dergisi, cilt 4, sayı 8, ss. 170-179.
Savaş Yavuzçehre, Pınar (2013). Küreselleşmenin Artan Etkisinde Denizli, İdeal Kent Dergisi, cilt 4, sayı 8, ss. 200-227.
Soja, W. Edward (2019). Postmodern Coğrafyalar: Eleştirel Toplumsal Teoride Mekânın Yeniden İleri Sürülmesi, (çev: Yunus Çetin), Sel Yayınları, İstanbul.
İnternet Kaynakları
http://mimdap.org/2009/11/kuresel-kent-kavramyny-gelithtiren-saskia-sassen/, Erişim Tarihi: 07.11.2009.
http://sosyolojisi.com/ernest-burgess-1866-1966-ortak-merkezli-daireler-kuram-kent-sosyolojisi/1552.html, Erişim Tarihi: 12.06.2014.
http://sosyolojisi.com/david-harvey-1935-sermaye-birikimi-olarak-kent-cagdas-kent-sosyolojisi-kuramlari/1558.html, Erişim Tarihi: 12.06.2014.