Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya Kitabında Sınıfsal Hiyerarşi ve Gösteri Toplumunun Faydacı Ekolde Değerlendirilmesi | Gülen Tokay

0
119

Pragmatizm ya da Türk Dil Kurumunun Türkçe karşılık olarak önerdiği Yararcılık (Faydacılık) kavramı[1]; ‘azami sayıdaki bireylerin, azami faydayı(mutluluğu, hazzı) elde etmesini amaçlayan bir felsefe’[2] olarak tanımlanabilir. Kökeni eski Yunancada iş, eylem anlamında kullanılan pragma’dan gelmektedir.[3] Antik Yunanda Epikür, etik felsefesi çerçevesinde yarar (haz) kavramı üzerinde durmuştur. Epikürcülere göre yararcılık , ‘ iyi en fazla insana en fazla mutluluğu getiren şey’ [4] olarak tanımlanmıştır. 19.yüzyılda özellikle Anglo-Sakson ülkelerini etkisi altına alan yararcılık, Jeremy Bentham’ın An Introduction to the Principle of Morals and Legislation kitabında ‘en fazla kişi ile en büyük mutluluk’ olarak tanımlamıştır.[5] Daha hedonisttik bir yaklaşım öne süren Bentham, insanlar acıdan uzak, hazza yakın bir hayat sürmeyi arzulayacaklarını ifade etmiştir.[6]

Jeremy Bentham’dan sonra yararcı felsefeyi ele alan John Stuart Mill, Bentham’ın hedonisttik yaklaşımına karşı çıkmıştır. Bu durumu eleştiren muhafazakâr akımın temsilcilerinden Thomas Carlyle’in ‘domuz felsefesi’[7] eleştirisine şu sözlerle karşılık vermiştir; ‘Tatmin olmamış bir insan olmak, tatmin olmuş bir domuz olmaktan her. daha iyidir; tatmin olmamış bir Sokrates olmak, tatmin olmuş bir ahmaktan daha iyidir.’[8] Mill, her hazzın aynı oranda değerli olmadığını kimi hazzın yüksek kimi hazzın düşük olduğunu ifade etmiştir.

John Stuart Mill, saf bir haz anlayışına karşı çıkmış ve insanların acıdan uzak mutluluğa yakın bir hayat sürmeye amaçladıklarını savunmuştur.[9] Öyle ki, mutluluğu ‘eylemleri haz sağladıkları oranda doğru-iyi, acıya neden oldukları oranda yanlış-kötü olarak kabul eden’[10] , en yüksek iyi (summum bonum) ilkesi olarak tanımlamıştır. Bu düşünce doğrultusunda adalet, özgürlük, karakter gelişimi gibi kavramlar ‘mutluluk’ için birer aracı konumunda yer almışlardır.

Bu makale üç bölümden oluşacak olup; ilk bölümde, yaracı felsefenin özellikleri Mill’in Utilitarianism eseri çerçevesinde açıklanacaktır. İkinci bölümde Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya[11] kitabındaki sınıfsal hiyerarşi ve eğlence/gösteri toplumu problemleri yararcılık felsefesi üzerinden tartışılacaktır. Son bölümde ise makalenin genel değerlendirmesi yapılacaktır.

1. John Stuart Mill: Utilitarianism

John Stuart Mill’in 1863 yılında kaleme aldığı Utilitarianism’de yararcılık felsefesini genel olarak ‘eylemlerin mutluluğu teşvik etme eğiliminde oldukları oranda doğru, mutluluğun tersini üretme eğiliminde olduklarında yanlış’[12] şeklinde tanımlamıştır. Mill eserinde, yararcılık kavramını beş bölümde incelmiştir. İlk bölümde Epikür’den Bentham’a etik felsefesinin summum bonum sorusunu tartışmaktadır. Mill için etik alanında bu sorunun cevaplanması ve nesnel bir ölçüt olarak kabul edilmesi önem taşımaktadır. Çünkü eğer seçim hakkı bireye –ahlaki faile- bırakılırsa etik kavramının ortadan kalkacağını ve anarşi olacağını öne sürmüştür.[13]

İkinci bölümde Mill, ‘en yüksek iyiyi’ mutluluk olarak tanımlamış ve bu prensibi açıklamaya çalışmıştır. Kendisinden önce gelen yararcı düşünürlerin hedonisttik yaklaşımları nedeniyle yararcılığın özellikle muhafazakârlar tarafından domuzlara layık bir felsefe olarak anılmasını küçültücü bulan Mill[14], bu durumu açıklamak amacıyla haz kavramını (mutluluk) yüksek ve düşük olarak ikiye ayırmıştır. Öyle ki, acısı pahasına hangi hazzın deneyimlenmeye değer olduğunu ve bunun nasıl ölçülebileceğini ortaya koymaya çalışmıştır.

Mill, Bentham gibi bireysel değil, genel bir mutluluk haliyle ilgilenmiştir. Ona göre bireyin bencil yapısının kırılması, toplumun mutluluğunu yeri geldiğinde kendi mutluluğunun önüne koymasıyla olacaktır.[15] Bu düşünce yararcılık ve liberal felsefeye ters düşüyor olsa da Mill, toplum için en iyi mutluluğu bulmayı amaçlamıştır.

Üçüncü bölümde Mill, yararcı felsefenin uygulanmasında itici gücün ne olabileceğini ve etik çerçevesinde ne gibi yaptırımların uygulanabileceğini tartışmıştır. O, yaptırımları içsel ve dışsal olarak ayırmaktadır.[16] Dışsal yaptırımlar, hukuksal cezalar, toplum içinde dışlanma vb. iken, içsel yaptırım kişinin kendi vicdanı olarak tanımlamıştır. İçsel yaptırıma önem veren Mill, vicdan sahibi bireyler eğitim ile belirli bir olgunluğa getirildiklerinde toplumsal ilişkinliğin daha da güçleneceğini ve her eşit bireyin çıkarını kendi çıkarı gibi gözetmeye başlayacağını böylece hem bireysel hem toplumsal çıkarını en iyiye yönlendireceğini ifade etmiştir. Mill, yararcı felsefenin bu yönünü Hristiyan öğretisiyle bağdaştırmış ve şöyle bir atıfta bulunmuştur; “Sana davranılmasını istediğin gibi davran ve komşunu kendin gibi sev.”[17] Böylece yararcı felsefe için yapılan Hristiyan öğretilere ters düştüğü yönündeki eleştirilerin önüne geçmeye çalışmıştır.

Dördüncü bölümde yararcılık felsefesini kanıtlamaya çalışan Mill, ünlü üçüncü paragrafında üç önerme ortaya koymuştur.[18] Bunlardan birincisi ‘mutluluk, arzulanandır.’ , ikincisi, ‘genel mutluluk arzulanandır.’ , üçüncüsü ise, ’mutluluktan başka arzulanacak başka bir şey yoktur.’ olmuştur. Ona göre bireylerin mutlak mutluluğa ulaşmak dışında başa bir arzusu yoktur. Geriye kalan her şey sadece mutluluğa ulaşmak için bir araçtır.

Beşinci ve son bölümde Mill, adalet kavramına değinmiştir. İlk olarak adaletin ve adaletsizliğin ne olup ne olmadığını; ikinci olarak da, -eleştirilerin aksine- yararcılık felsefesi ile adalet kavramının birbirini nasıl tamamladığını irdelemiştir. Mill, eserinde adalet kavramının beş özelliğini şöyle açıklamıştır;[19] Birincisi, temel haklara saygılı olmak, ikincisi, kimseyi bu haklardan eksik bırakmamak, üçüncüsü, herkesin hak ettiği ‘şeyleri’ alması, dördüncüsü, kişilere verilen sözlerin tutulması ve son olarak beşincisi herkese ön-yargısız eşit bir şekilde yaklaşmaktır. Mill’e göre adalet duygusunu besleyen iki temel söz konusudur.[20] Bunlar, zarar veren bireyin cezalandırılması arzusu ve kendisine zarar verilen birey ya da bireylerin varlığının bilgisidir. Ayrıca eğer dikkat edilmezse ahlaki tutumların hepsinin adalet kavramı ile karıştırılabileceğini dile getirmiştir.[21] Bu temel içerisinde, tüm insanlar için ortak iyiyi barındıran ve bu ortak iyinin ihlali durumunda ceza sisteminin devreye girdiği ‘davranış (yasal) kuralını’ ve hakları ihlal edilen bireylerin cezalandırma arzusunu içeren ‘duygu (ahlaki) kuralını’ barındırmaktadır.[22]

Adaletsizlik kavramını ise, başta bireyin özgürlüğünü, mülkiyetini ve yasalarla korunmuş her türlü hakkının ihlal edilmesi şeklinde açıklamıştır. Mill için eşitlik kavramının ihlal edilmesi de bir adaletsizlik durumuyken eşitlik kavramından ne anlaşılması gerektiğinin içini boş bırakmıştır.[23] Ayrıca yine bireyin kendisinin, yakının ve ya hayvanın tehdit altında olması da, güvenlik ihlali kapsamında değerlendirmektedir.[24]

Mill her ne kadar bireysel hakları öncelese de, sosyal ya da toplumsal fayda için hakların sınırlandırılabileceğini savunmuştur. Ona göre, “Adalet kesin olan ahlaki gereklerin adıdır. Sosyal fayda ölçeğinde bakıldığında ahlaki gereklilikler diğerlerinden daha yüce bir yükümlülüktür.”[25] Bireyin diğer bireylerce zarar görmemesi için özgürlüklerin sınırlandırılması burada Mill’in söylemine bir örnek verilebilir.

Mill, Utilitariansim adlı eserinde yararcı felsefeyi birçok yönüyle ele almış ve disiplinler-arası bir çalışma ortaya koymuştur. Eserinde mutluluk kavramını temel alıp adalet, erdem, eşitlik vb. konuları irdelemiştir. Eser içerisinde birçok soru yanıtsız kalmış olsa da günümüzde hala yararcı felsefeyi anlamada önemli bir kaynak olma konumunu korumaktadır.

2. Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sında Yararcılık Felsefesine Göre Sınıfsal Hiyerarşi ve Gösteri Toplumu Sorunu

Aldous Huxley’nin 1932 yılında kaleme aldığı Cesur Yeni Dünya, 26. Yüzyılın Londra’sında Henry Ford’un T tipi seri üretim şeklini bulmasından 600 yıl sonra F. S (Ford’dan Sonra) 632 yılında geçen fütüristik-distopik bir eserdir. Antik Yunan döneminde ‘dys’ (kötü, istenmeyen) ve ‘topos’ (toprak, ülke) anlamına gelen iki kelimenin birleşimi olarak ortaya çıkan distopya, ilk olarak John Stuart Mill’in 1868 yılında Avam Kamarasında yaptığı konuşma sırasında ‘kötü bir yer’ olarak kullanılmıştır.[1]

Eseri kısaca özetleyecek olursak, dokuz yıl savaşlarından ve ekonomik buhrandan sonra dünya tek küresel devlet tarafından yönetilmeye başlanmıştır. On bölgeye ayrılmış bu devlet yapısında her bir bölgede görevliler bulunmaktadır. Mustafa Mond’da bu görevlilerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlar teknoloji temelli “cemaat, özdeşlik ve istikrar” sloganı altında totaliter bir rejim ile yönetilmektedir. “Londra Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi” adı verilen tesiste tıpkı makinalar gibi insanlar ‘Bokanovski yöntemi’ adını verdikleri ve tek embriyodan doksan altı aynı özelliklere sahip insanın çıkmasını sağlayan bir yöntem ile üretilmektedir[2]. Hipnopedya (uykuda eğitim) adı verilen Pavlovcu şartlandırma yoluyla istikrarın devamını sağlayacak ve içinde yer alacağı toplumu benimseyecek insanlar görevlerine göre alfa, beta, delta, gama ve epsilon olarak beş sınıfa ayrılmaktadırlar. Ayrıca yine, istikrarın bozulmaması için toplumu sürekli ‘mutlu’ tutacak, soma adından bir hap geliştirilmiş ve devlet, bireylerin yalnız kalmasını yasaklamıştır. Buna rağmen, ‘aykırı’ düşünce ve eylemlere sahip olan kişiler toplumdan uzaklaştırmak amacıyla bir adaya gönderilmektedir. Böylece insanlar ‘düşünce’ kavramından uzaklaştırılması amaçlanmıştır. Devlet tarafından, “herkes, herkese aittir.”[3] sloganıyla üreme, anne, baba kavramları müstehcen kabul edilmiş ve cinsellik ortaya çıkabilecek yoğun duyguların bastırılması için içi boşaltılmış bir eylem olarak sıradanlaştırılmıştır.

Bu sistemin karşısında yer alan ve Vahşi Ayrık Bölge denilen , ‘eski dünyanın kalıntılarının’ devam ettiği bir alan mevcuttur. Kitabın ana karakterlerinden, alfa olmasına rağmen üretimi sırasında kanına alkol karışması sonucu delta görünümüne sahip olan Bernard Max ve Lenina[4] deney amacıyla gittiği ayrık bölgede diğer insanlarca dışlanmış John Vahşi ile tanışır. John Vahşi, yıllar önce bölgeye gelen merkez müdürü ve Linda’nın çocuğudur. Bernard Max ile Yeni Dünyaya giden John Vahşi zaman geçtikçe sistemi sorgulamaya başlar. Eserin sonunda John Vahşi dayanamaz ve intihar eder.

Cesur Yeni Dünya’da totaliter bir yönetim ve hedonisttik bir toplum yapısı karşımıza çıkmaktadır. Toplum tam anlamıyla tinsel ve bedensel hazlarla yönetim tarafından sarılmıştır. Bentham’a göre, “Doğa insanı iki efendinin kontrolü altına vermiştir. Acı ve haz. İnsanlar acıdan kaçabildikleri kadar kaçmalı ve hazza ne kadar yaklaşabilirse o kadar yaklaşmalılardır.”[5] Haz kavramının ölçülebilir olduğunu iddia eden Bentham “felicific calcus” adını verdiği bir ölçme yöntemi geliştirmiştir. Buna göre hazzın, yoğunluğunun, süresinin, kesinliğinin, yakınlığının, saflığının, verimliliğinin ve kapsamının ölçülebileceğini iddia etmiştir.[6] Cesur Yeni Dünya’da John ‘Vahşi’ ve Mustafa Mond arasında Othello üzerine geçen konuşmada , “Fakat istikrar karşılığında ödememiz gereken bedel bu işte. Mutluluk ile eskiden insanların güzel sanatlar dediği şey arasında seçim yapmak gerekiyor. Biz, güzel sanatlardan fedakârlıkta bulunduk. Onun yerine duyusal filmlerimiz ve kokulu orgumuz var .”[7] Mond istikrar ve güzel sanatlar arasında bir ölçüm yapmış ve istikrar için ‘daha az mutluluk’ getiren güzel sanatlardan vazgeçmiştir.

John Stuart Mill, Bentham’ın sadece niceliksel farkı ortaya koyan haz anlayışına karşı çıkmıştır. Öyle ki, “Bazı hazlar diğerlerine göre daha değerli ve arzulanabilirdir. Diğer tüm şeylerin değeri hesaplanırken nicelik kadar nitelikte dikkate alınırken hazların değerinin sadece niceliğe bağlı olması saçma olurdu.”[8] Onun için haz, mutluluk kavramıdır ve onun için mutluluk insanın arzulayabileceği tek şeydir.[9] Cesur Yeni Dünya’da ise mutluluk, tıpkı Mill’in erdemi bir araç olarak görmesi gibi insanlara yazgılarını sevdirmek için bir araç görevi görmektedir.[10]

Mill’in üzerinde durduğu önemli konulardan biri de birey ve toplum mutluluğunun nasıl örtüşeceği sorunudur. O, birey ve toplum arasında simbiyotik bir bağ kurar ve şöyle açıklar, “ Her bireyin sahip olduğu mutluluk kendisi için bir iyilik durumudur. Ayrıca toplumun diğer bireylerinin sahip olduğu mutluluk da o birey için bir iyilik durumudur. Bu nedenle toplumun mutluluğu her birey için iyiliktir. Bu durum birey için faydalıdır.”[11]

“Çünkü ben sonunda böyle tercih ettim. Bana seçenek tanıdılar; ya saf bilimle uğraşmaya devam edebileceğim bir adaya gönderilecektim ya da zaman içinde başarılı olarak gerçek bir Denetçilik pozisyonuna yükselebileceğim Denetçiler Konseyi’ne katılacaktım Bunu seçtim ve bilimden vazgeçtim. Mutluluğun bedelini işte böyle ödedim başkalarının mutluluğuna hizmet ederek, kendiminkine değil.”[12] Mill için önemli olan çok sayıda insanın en fazla mutluluğu yakalayabilmesidir. Bu nedenle kimi zaman bireyler daha büyük bir yararın oluşması için kendilerini feda etmeleri gerekir.[13]

Mill bireysel alanı ikiye ayırmıştır. İlk alana devlet müdahalesini desteklemez ve ekler “Kişi kendi düşünce ve yeteneğinin gerektiği gibi değil de, başkalarının arzu ve istikametinde davranmaya zorlanırsa hem bireysel hem de toplumsal ilerlemenin en temel dinamiği devre-dışı bırakılmış olur.”[14] Ancak toplumdaki diğer bireyleri daha çok etkileyen ikinci alanda bu müdahaleyi gerekli görmüştür. Mill, bir bireyin eylemlerine müdahale edilmesinin nedeni diğer bireylere zarar vermesini engellemek olduğunu zarar ilkesi ile açıklamıştır[15]. Ona göre bu iki özgürlük alanında denge sağlayabilen bir toplum uygar bir toplumdur. “ İstikrar! Toplumsal istikrar olmadan uygarlık olmaz. Bireysel istikrar olmadan da toplumsal istikrar olmaz!”[16] Cesur Yeni Dünya’da uygar bir toplumun ilk şartı istikrardır. Bu nedenle devlet, öjenik, şartlandırma ve katı bir sınıf sistemi uygulamaktadır.

Mill, Alexis De Tocqueville’den fazlasıyla etkilenmiştir. Öyle ki, Tocqueville’in Amerika’da Demokrasi adlı eserinde dile getirdiği, homojen toplumların bireyler üzerinde özellikle azınlıklar, farklı yaşam ve görüş biçimlerine karşı tehlike oluşturabileceği görüşü[17] Mill tarafından “çoğunluğun tiranlığı” olarak ifade edilmiştir. O, toplumsal çoğunluğun, bireysel özgürlükler üzerinde bir denetim mekanizması haline gelebileceğini ve çoğunlukçu toplum yapısının ağırlığının artması, eşitlikle birlikte ise sıradanlığın yaygınlaşacağını düşünmüştür.[18] Bu durumun oluşmaması için “çoğulcu temsili demokrasi” anlayışını savunmuştur. Mill her ne kadar halk egemenliğini savunsa da yönetimde herkesin eşit söz hakkı olması ilkesine karşı çıkar. O, hiyerarşik bir yaklaşımla eğitimli kişilerin, eğitimsizlere göre oy oranın ve yönetime katılımının daha fazla olması gerekliliğini savunur.[19] Duncan, Mill’i bu yönüyle “demokratik platoncu” olarak nitelendirmektedir.[20]

Cesur Yeni Dünya kitabının ilk bölümünde oligarşik bir yönetim ve kast sistemi içerisinde oluşturulmuş bir toplum yapısından bahsedilmektedir. Yönetim ve kastlar arasında kesin bir ayrım olmamakla birlikte kastlar arasındaki sınırlar kesin bir şekilde çizilmiştir Yönetim tarafından Alfa, Beta, Gama, Delta ve Epsilon olarak ayrılan kastlar hem denetimi kolaylaştırmak hem de toplum içerisinde en yüksek yararın sağlanmasına hizmet etmek için tasarlanmışlardır. İnsanlar, kuluçka merkezlerinde makinalar tarafından hem fiziki hem de zihinsel olarak şekillendirilmektedir. “Aynı zamanda yazgılarını belirleyip, şartlandırıyoruz. Bebeklerimizi şişelerden sosyalleşmiş insanlar olarak çıkarıyoruz. Alfalar ya da Epsilonlar olarak, geleceğin kanalizasyon işçileri ya da geleceğin ‘Kuluçka Merkezi Müdürleri’ olarak.”[21] Şartlandırma merkezlerinde herkes kendi kastını sevmeye programlandırılmaktadır. Mill’in uygar olan ve olmayan toplumlar ayrımı Cesur Yeni Dünya’da da kendini göstermektedir.[22] Bunlar, birbirinden tamamen sınırlarla ayrılmış Yeni Dünya ve Vahşi Ayrı Bölgedir. Mill, henüz uygarlaşmamış toplumlarda despotizmi gerekli görmektedir. Ancak Huxley, Yeni Dünya da bir despotizm resmeder ve bu despotizmin sonucu uygar bir toplumun inşa edildiğini açıklar. Mill için bu, bireysel özgürlüğü ezen ve sıradanlığı yayan bir durumdur.[23]

Cesur Yeni Dünya kitabında ele alınan bir diğer problem ise gösteri toplumunun varlığıdır. Endüstrileşmiş totaliter devlet, insanları hem elektrikli gök tabelaları[24] ile yönlendirerek hem de belirli aralıklarla tüketimi zorunlu tutarak[25] tüketimi gerçekleştirmelerini sağlamaktadır. Guy Debord, bu durumu şu şekilde açıklamıştır; “Gösterinin kökeni zenginleşmiş iktisat alanında yatar ve nihai olarak gösteri pazarına hâkim olmaya kalkışan ürünler buradan kaynaklanır.”[26] Ayrıca Hipnopedya yoluyla insanlar sadece sınıfsal öğretilere koşullandırılmıyor, aynı zamanda tüketim yapmak üzere de şartlandırılıyordu. “ Fakat eski elbiseler korkunçtur. Eski elbiseleri çöpe atarız. Atıp kurtulmak onarmaktan iyidir.”[27]

“Oturup kitap okursanız, fazla bir şey tüketemezsiniz.”[28] Cesur Yeni Dünya’da kültür, tüketim ve iktidar iç-içe geçmiş bütünleşik bir yapı oluşturmaktadır. Burada en dikkat çekici nokta yönetimin yapısal şiddet yoluyla bir kontrol mekanizması oluşturmasıdır. Johan Galtung’a göre, yapısal şiddet kavramında herhangi bir kişinin doğrudan zarar verdiği bir sistem söz konusu değildir. Zararı yaratan inşa edilmiş yapıdır. Bu yapı kültür tarafından beslenip, meşrulaştırılmaktadır.[29] Eserde oluşturulan sınıfsal yapı ve bu yapının benimsetilmiş olması bu duruma örnek verilebilir. Adorno ve Horkheimer ise, Tocqueville’den alıntı yaparak şu şekilde açıklamıştır;” Despotluk, bedeni serbest bırakmakta ve doğrudan ruhu hedef almaktadır. Egemen artık benim gibi düşünmelisin ya da ölmelisin demiyor. Tersine şöyle diyor, “Benim gibi düşünmemekte serbestsin, yaşamın, malın, mülkün sana aittir ama bugünden itibaren sen aramızda bir yabancısın.”[30]

Hedonisttik duyguları yükseltmek için kullanılan tüketim ve soma her şeyi meta haline getirmektedir. Böylece ‘mutluluk’ kavramı küçük metaları kapsayan daha büyük bir meta olarak sunulmaktadır. Cesur Yeni Dünya’da metalaşmanın boyutu Bernard Marx’ın şu sözleriyle gözler önüne serilir, “Lenina’dan bir et parçasıymış gibi bahsediyorlar. Burada onunla birlikte ol, orada onunla birlikte ol. Koyun eti misali, iyice koyun etine indirgiyorlar onu.”[31]

Tüketim toplumu kendine yabancılaşma, hayal kırıklığı, yüzeysel ilişkiler gibi olumsuz kavramları içerisinde barındırır. Kronik yalnızlık, çözünmüş bağlar bireyi hayal kırklığına sürükler ve bu hisleri metalarla örtmeye çalışır. Cesur Yeni Dünya’da John Vahşi’nin içine düştüğü durum tam olarak budur. İçinde bulunduğu sistemde yaşadığı hayal kırıklığı, suçluluk duygusu onu somaya yönlendirmiştir. İnsan bedeninin ve hatta ruhunun bir meta olarak gösteri toplumuna sunulması John Vahşi’yi yavaş yavaş bir yok-oluşa sürüklemiştir.

Gösteri toplumu bireyi dört koldan kuşatan bir unsur olarak eserde karşımıza çıkmaktadır. Meta sadece teknoloji ile değil doğrudan bireyin kendi benliğini, varlığını ele geçirmiştir. Böylece bireyler kendilerine yabancılaşmış ve gösteri toplumunun birer parçası haline gelmişlerdir

3.SONUÇ

Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya eserinde ele alınan sınıfsal hiyerarşi ve gösteri toplumu problemi yararcı felsefe çevresinde değerlendirilmiştir. Bentham tarafından ortaya konulan hedonizm düşüncesi ve Mill’in Bentham’dan aldığıyla şekillendirdiği yararcılık felsefesi yer yer çelişkiler barındırsa günümüzde hala etkinliğini sürdüren bir düşünce sistemidir.

Jerome Meckier’e göre Huxley eserinde, yararcılıktan çok daha hedonisttik bir devlet yapısı çizilmiştir.[32] Huxley eserini kaleme alırken gerçekten yararcı felsefeden etkilendi mi? Eğer etkilendiyse John Vahşi’nin intiharı yararcılık felsefesinin gerçekleşmeyecek bir ‘ütopya ya da distopya’ olacağını mı açıklamaya çalışmıştır? soruları sorulabilir. Nitekim Mill’in en büyük mutluluk ilkesi eserde kendini “istikrar” olarak göstermiştir. Bu istikrar ise kendini totaliter bir yönetim olarak tanımlamıştır.

Huxley sınıfsal hiyerarşi ve gösteri toplumu problemini ele alırken eseri yazdığı dönemde var olan iki büyük sistemden etkilendiği aşikârdır. Bu sistemler komünizm ve faşizmdir. Toplumcu, hiyerarşik, endüstriyel ve gösterişçi etmenleri içinde bulunduran bu iki sistemde Cesur Yeni Dünya’da kendini göstermektedir. Ayrıca yine Huxley’in çokça etkilendiği, Ford’un T tipi seri üretim bandı bu dönemde bulunmuştur. İlk toplu üretim ve tüketim burada ortaya çıkmıştır.[33]

Toplumu kuşatan gösteri toplumu ve onun yaratığı hiyerarşi sadece Huxley’nin eserinde değil günümüzde de bizler üzerinden kendini üreten bir yapıdır. Soma yerine verilen antidepresanlar, reklamlarla pompalanan tüketim zorunluluğu, sosyal medyalar yoluyla yarattığımız kendi panaptikonlarımız ve ‘sunulan sonsuz seçenekler” girdabında özgür olduğumuz sanrısına kapılmış olmamız. Bu durumda asıl sorulması gereken soru , “Gerçekten Cesur Yeni Dünya’dan kaçmak mümkün mü ?”

[1] Vikipedi, “Distopya”,2 Aralık 2020 tarihinde erişildi. https://tr.wikipedia.org/wiki/Distopya

[2] Huxley, Cesur Yeni Dünya, 11.

[3] Huxley, Cesur Yeni Dünya, 31.

[4] Huxley, Cesur Yeni Dünya, 123.

[5] Bentham, An Introduction to the Principle of Morals and Legislation ,15

[6] Jeremy Bentham “ Value Of a Lot Of Pleasure and Pain: How To Be Measured?” içinde An Introduction to the Principle of Morals and Legislation (New York: Dover Publications,2007),26. Erişim tarihi: Aralık 7, 2020.

[7] Huxley, Cesur Yeni Dünya,220.

[8] Mill, Utilitarianism,11

[9] Mill, Utilitarianism,35

[10] Huxley, Cesur Yeni Dünya,42.

[11] Mill, Utilitarianism,14.

[12] Huxley, Cesur Yeni Dünya, 227.

[13] Mill, Utilitarianism,19.

[14] John Stuart Mill, Hürriyet Üzerine,(Ankara: Liberte Yayınları,2009.)129.Erişim tarihi: Aralık 8, 2020. https://www.academia.edu/36878515/John_Stuart_Mill_H%C3%BCrriyet_%C3%9Cst%C3%BCne_pdf

[15] John Stuart Mill, Hürriyet Üzerine,56.

[16] Huxley, Cesur Yeni Dünya,64.

[17] Alexis De Tocqueville,Democracy in America,çev.Henry Reeve (Pennsylvania : A Penn State Electronic Classics Series Publication,2002.)71. Erişim tarihi: Aralık 10, 2020. http://seas3.elte.hu/coursematerial/LojkoMiklos/Alexis-de-Tocqueville-Democracy-in-America.pdf

[18] John Stuart Mill, Consideration on Representative Government (New Zealand: The Floating Press,2009)365. Erişim tarihi: Aralık 10,2020. http://search.ebscohost.com/login.aspx?direct=true&AuthType=sso&db=nlebk&AN=313937&site=ehost-live.

[19] Mill, Consideration on Representative Government.

[20]Dennis Thompson,John Stuart Mill and Representative Government ( Princeton: Princeton University Press,1979),122. doi:10.1017/S000842390004453 içinde Graeme Duncan, Marx and Mill: Two Views of Social Conflict and Social Harmony. (Cambridge: Cambridge Press,1977) Erişim tarihi: Aralık 12, 2020.

[21] Huxley, Cesur Yeni Dünya,40.

[22] Mill, Utilitarianism,34.

[23] Mill, Hürriyet Üzerine,143.

[24] Mill, Utilitarianism, 93.

[25] Mill, Utilitarianism, 71.

[26] Guy, Debord, Gösteri Toplumu, çev. Ayşen Ekmekçi ve Okşan Taşkent (İstanbul: Ayrıntı Yayınları,2020),11.

[27] Huxley, Cesur Yeni Dünya,72.

[28] Huxley, Cesur Yeni Dünya,71.

[29] Johan Galtung, “Violence, Peace and Peace Research.”,Journal of Peace Research,6(3),Eylül1969.171. https://doi.org/10.1177%2F002234336900600301

[30] Theodor Adorno ve Max Horkheimer, Dialectic of Enlightment, (Redwoodcity:Standford University Press,2002),106. Erişim tarihi: Aralık 6, 2020 ,

[31] Huxley, Cesur Yeni Dünya,67.

[32] Jerome Meckier,”A Neglected Preface: His Earliest Synopsis of Brave New World”, Twentieth Century Literature,25(1), Mart 1979,4. Erişim tarihi: Aralık 12,2020. https://doi.org/10.2307/441397

[33] Çağatay Edgücan Şahin ,”Medya, Tüketim Kültürü ve Yaşam Tarzları” içinde Tüketim Toplumu: Mükemmele Evirilen Politika, der. Erdal Dağtaş ve Banu Dağtaş,( İstanbul: Ütopya Yayınevi,2009),103–141. https://www.researchgate.net/publication/258993867_Tuketim_Toplumu_Mukemmele_Evrilen_Politika

KAYNAKÇA

[1] Türk Dil Kurumu, Güncel Türkçe Sözlük, 22 Kasım 2020 tarihinde erişildi. https://sozluk.gov.tr/?kelime=pragmatizm.

[2] Donald G. Tannenbaum , David Schultz , Siyasi Düşünce Tarihi, ed., F.Demirci (Ankara: Adres Yayınları,2013),288.

[3] Etimoloji Sözlüğü 22 Kasım 2020 tarihinde erişildi. https://www.etimolojiturkce.com/kelime/pragmatik.

[4] Mehmet Ali Ağaoğulları vd., Sokrastes’ten Jakobenlere Batı’da Siyasal Düşünceler (İstanbul: İletişim Yayınları,2014),154.

[5] Jeremy Bentham, An Introduction To The Principle Of Morals and Legislation (New York: Dover Publications,2007).13.Erişim tarihi: Aralık 7, 2020, ProQuest Ebook Central.

[6] Bentham, An Introduction To The Principle Of Morals and Legislation, 15.

[7] Metin Aydın , “John Stuart Mill’in Erdem Teorisi ve Araçsallaştırılmış Değerler”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (SUIFD),20(37).Haziran,2018,56. Erişim tarihi: Kasım 22,2020. https://www.ceeol.com/search/article-detail?id=682323

[8] Birsen Örs, 19.Yüzyıldan 20. Yüzyıla Modern Siyasal İdeolojiler (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,2015),77.

[9] John Stuart Mill, Utilitarianism (Ontario: Batoche Books,2001),9. Erişim tarihi: Aralık 5, 2020, https://socialsciences.mcmaster.ca/econ/ugcm/3ll3/mill/utilitarianism.pdf

[10] John Stuart Mill, Utilitarianism and On Liberty, ed.Mary Warnock (Massachusetts: Malden,2003),186.Erişim tarihi: Aralık 5, 2020, https://www.academia.edu/42304286/Mill_Utilitarianism_and_On_Liberty

[11] Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya, çev. Ümit Tosun (İstanbul: İthaki Yayınları,2016)

[12] Mill, Utilitarianism,10.

[13] Mill, Utilitarianism,11–12.

[14] John Stuart Mill, Faydacılık, çev. Selin Aktuyun (İstanbul: AlfaYayınları,2017) ,172.

[15] Mill, Utilitarianism,19.

[16] Mill, Utilitarianism, 28.

[17] Luka, 10:25.

[18] Geoffrey Scarre, The Problems of Philosophy: Utilitarianism,(London:Routledge, 1996) ,96.Erişim tarihi: Aralık 6 ,2020.

[19] Mill, Utilitarianism, 41–42.

[20] Mill, Utilitarianism, 44.

[21] Melek Bıyıklıoğlu Koyuncu, “Utilitarianism”, BİLTÜRK Ekonomi ve İlişkili Çalışmalar Dergisi, 2(4),Ekim 2020, 572–5 76. Erişim tarihi: Kasım 28, 2020, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1354424

[22] Bıyıklıoğlu, Utilitarianism, 574.

[23] Mill, Utilitarianism,45.

[24] Mill, Utilitarianism,50.

[25] Mill, Utilitarianism 60–61.