Bir Drag Queen Olarak Huysuz Virjin | Sanem Burcu Pekel

0
1140

Huysuz Virjin, 1994-2008 yılları arasında Türkiye televizyonlarında aktif olarak program yapmış, cinsiyet normlarının oldukça katı olduğu bir dönemde geniş bir kitle tarafından sevilip saygı görmüştür. Seyfi Dursunoğlu’nun hayat verdiği Huysuz Virjin karakteri, müstehcen esprileri ve kendine özgü tarzı ile tanınmış, bu şekilde akıllara kazınmıştır. Sergilenen performans, ilk bakışta bir kadınlık taklidi gibi görünse de aslında performansın kendisinde kadınlık iddiasında bulunmamaktatır; sahne esnasında sık sık performansın kırılganlığı hatırlatılmakta, esasen melez bir cinsel kimliğin performansı sergilenmektedir. Sahnedeki enerjisi, seyirciyi sürekli güldüren esprileri ve cüretkâr tavırlarıyla izleyicilerin beğenisini kazanan Huysuz Virjin, Türkiye’nin sembol isimlerinden biri haline gelmiştir.

Vefatının ardından hem Dursunoğlu hem de hayat verdiği Huysuz Virjin karakteri, Türkiye’nin her kesiminden insanın taziye mesajlarıyla onurlandırılmıştır. Bu durum, Huysuz Virjin karakterinin toplumda ne denli derin bir etki bıraktığını ve sevildiğini gösterir niteliktedir. Bunun yanında, Dursunoğlu’nun hayat verdiği bu karakterin ardında yatan derin anlamlar ve toplumsal mesajlar, onun popülaritesinin ötesinde incelenmesi gereken konulardır.

Dursunoğlu’nun, anatomisi ile cinsel kimliği arasına mesafe koyarak sergilediği Huysuz Virjin performansını, bir drag performans olarak değerlendirmek mümkündür. Bununla birlikte, performansın cinsiyet normları üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğunu değerlendirirken Judith Butler’ın “iki-yanlı drag” kavramından yardım alınabilir. Judith Butler’a göre toplumsal cinsiyet biyolojik bir özden değil; performatif bir süreçten kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda drag performanslar, toplumsal cinsiyet normlarını ihlal ederek bu normların yıkıcı bir eleştirisi olarak karşımıza çıkar. Ancak bunun yanında Butler’a göre drag ile norm yıkımı arasında doğrudan ve zorunlu bir ilişki yoktur. Drag performanslar, heteroseksüel cinsiyet normlarını doğallıktan çıkarabildiği gibi, bu normları yeniden idealleştirme potansiyeline de sahiptir. Heteroseksüel ayrıcalık, doğallık iddiasıyla kendini norm olarak dayatır, ancak bu doğallığın eksikliğini kabul eden alanlarda, kültürel devamlılığı sağlamak için belirli drag biçimleri üretilir. Bu bağlamda, norm ihlaline yönelik bir korkunun üretildiği ve bu korkunun güldürü malzemesi haline getirildiği drag performanslar da bulunmaktadır. Butler, bu durumu “iki-yanlı drag” olarak tanımlar. Bu bağlamda, bir drag performansının cinsiyet normları üzerindeki etkisini anlamaya çalışırken, performansın gerçekçilik iddiası taşıyıp taşımadığına dikkat etmek gerekir. Cinsiyet normlarını yeniden üreten drag performansları, gerçekçi olma iddiasına sahiptir. Ancak, bir cinsiyet performansının “gerçek” olduğunu iddia etmek, cinsiyetin biyolojik bir öz tarafından belirlenen “gerçek” bir kategori olduğu düşüncesini içerir. Bu nedenle, performansın gerçeklik iddiası, normların sorgulanması veya pekiştirilmesi açısından kritik bir rol oynar.

Huysuz Virjin karakterine baktığımızda ise doğrudan bir gerçeklik iddiası ile karşılaşmayız; aksine, gösterilerinde sürekli olarak melez bir kimlik vurgusu vardır. Performanslarına Ramazan şenliklerinde sahne alarak başlayan Huysuz Virjin’in televizyondaki ilk programı 1994 yılında yayınlanmıştır. Bu programda Huysuz, “sahnelerin tek ameliyatsız kadını benim; sünnet hariç” diyerek eril kökenine çekinmeden göndermede bulunmuş, kendisini halka melez bir kimlikle tanıtmıştır. Yıllar içerisinde bu tutumu değişmemiş, 2008 yılındaki bir televizyon programında, kendisinin “gerçek bir kadın olmaması” üzerinden espri yapmaya çalışan bir konuğuna, fallusa göndermede bulunarak “fazlalığım var, eksikliğim yok” şeklinde cevap vermiştir. Sahne şovlarına baktığımızda, performansın kırılganlığının Huysuz Virjin tarafından seyirciye her fırsatta hatırlatıldığını görebiliriz. Butler’ın kavramsallaştırmasına dayanarak, bu yönüyle, onun performansının cinsiyet normları üzerinde yıkıcı bir etkiye sahip olduğunu söylemek mümkündür.

Cinsiyet normlarının oldukça katı özellik arz ettiği bir coğrafyada, cinsiyet normları üzerinde yıkıcı etkilere sahip bir performans sergileyen Huysuz Virjin karakterinin, toplumun birçok farklı kesimi tarafından sevilmesi, üzerine eğilmeye değecek bir meseledir. Onun şovlarına baktığımızda, içerisinde birçok geleneksel motifi barındırdığını görürüz. Kanto, alaturka müzik, saray kültürü ve ortaoyununa ilişkin motifler onun sahnesinde hayat bulur. Bu motifler, onun geniş kitlelerce kabul edilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Özellikle kanto ve alaturka müzik, performansın kültürel kökenlerini vurgular niteliktedir. Kanto, özellikle erken dönem performanslarında sıklıkla yer alır ve onun sahnedeki enerjisini yansıtır. Alaturka müzik ise sahneye çıktığında izleyicilere tanıdık ve nostaljik bir hava sunar. Seyirci, onun performansına baktıklarında, bir noktada kendilerinden bir parça görürler.

Huysuz Virjin’in sahne performansları queer özellikler arz etmektedir; bunun yanı sıra, onun dayandığı geleneksel motiflerin de queer özellikler taşıdığını fark etmek çok da zor değildir. Bu bağlamda, “at üstünde cenk eden asker” imgesine sıkışıp kalan “geleneksel değerlerimiz”in yeniden ele alınmasında ve etek giyip raks eden erkeklerin de kültürümüzün bir parçası olduğunu anımsamakta fayda vardır.

Huysuz Virjin, Türkiye’de drag performanslarının ve queer kültürünün önemli bir temsilcisidir. Performansları, toplumsal cinsiyet normlarına yönelik eleştirileri ve geleneksel motiflerle harmanlanmış sahne şovlarıyla kültürel miras bırakmıştır. Onun sahnelere vedası, Türkiye’nin kültürel tarihinde bir dönemin kapanışı olarak görülebilir; ancak bunun yanında bıraktığı miras, hepimiz için ilham kaynağı olmaya devam edecektir.

*Bu yazının tam metni ilk olarak Akdeniz Kadın Çalışmaları ve Toplumsal Cinsiyet Dergisi’nin 5. cilt 2. sayısında yayımlanmıştır.

İlgili Kaynak: Pekel, S. B. (2022). Bir Drag Queen Olarak Huysuz Virjin | Huysuz Virjin the Drag Queen. Akdeniz Kadın Çalışmaları Ve Toplumsal Cinsiyet Dergisi, 5(2), 427-449. https://doi.org/10.33708/ktc.1172297