Cin İnancının Kültürel ve Psikolojik Kökenleri | Babür Karbey Vina

0
2846

PEW Düşünce Kuruluşu tarafından 2012 yılında yapılan bir araştırma, cinlere duyulan inancın Türkiye’de hayli yaygın olduğunu gösteriyor. Araştırmanın sonuçlarına göre; Türkiye’de nüfusun %63’ü cinler başta olmak üzere bedensiz varlıkların mevcudiyetine inanıyor.

Cin inancını yalnızca dini referanslarla açıklamak zor. Aynı zamanda, deneyimleri yalnızca mental sorunlardan kaynaklanan sanrılardan ibaret olarak görmek de hata olur. Halk arasında yaygın olarak inanılan bu mitosu anlayabilmek için kültürel ve psikolojik kökenlerine bakmakta fayda var.

Cin Mitosunun Kültürel Kökenleri

Türk halk inanışlarında yaygın olarak kabul gören cin figürünün doğrudan Kur’an’daki anlatıdan kaynaklandığını söyleyemeyiz. Burada dinin, mitin kaynağı olmaktan ziyade meşrulaştırıcı bir işlev gördüğünü düşünüyorum. Folklorumuzda yer edinmiş olan cin figürü, Kur’an’ın çizdiği sınırların biraz dışında kalıyor. Bu fenomenin kökleri, İslam öncesi Türk inanışlarından Antik Yunan mitolojisine kadar birçok farklı kaynağa dayanıyor.

Mezopotamya İnanışları

Tabiatüstü varlıklar; Sümer, Babil ve Asur inanışlarında geniş bir yer tutar. Bu varlıkların günümüzde hâlâ inanılan cin figürüyle ortak yönleri olduğunu söylemek mümkündür. Pazuzu adı verilen ruhanî varlık, söz konusu inancın karakteristiğini taşıyan bir figür olarak örnek gösterilebilir. Sümer ve Akad inanışlarına göre Pazuzu; cinlerin kralı ve kötü güçlerin tanrısı olan Hanbi’nin oğludur. Kuraklık ve sel gibi doğal afetlerin Pazuzu’nun marifeti olduğuna inanılır. Bu habis varlık, yaz dönemlerinde kuraklık, yağmurlu günlerde ise çekirge istilası getiren Güney-Batı rüzgârlarıyla ilişkilendirilir.

Lamaştu, Mezopotamya Mitolojisi’nde yaygın olarak inanılan başka bir cin tasviridir. Dişi bir cin olan Lamaştu’nun yeni doğum yapan annelere musallat olduğuna ve bebekleri kaçırdığına inanılır. Lamaştu’dan korunmak için Pazuzu’yu sembolize eden bir tılsım kullanılır. Pazuzu’nun kötücül karakterine rağmen hamile kadınları felaketlerden koruduğuna inanılır.

Akad, Babil ve Sümer inanışlarında yaygın olarak rastlanan bir figür olan Utukku, günümüzde hâlâ yaygın olan cin inancıyla benzerlikler gösterir. Utukkuların çöl, orman ve nehir kıyısı gibi tekinsiz yerlerde yaşadığına inanılır. Kırsal bölgelerde seyahat eden askerler ve tüccarlar Utukku’nun hedefidir. Utukku, aynı zamanda akıl hastalıklarının taşıyıcısı olarak tasvir edilir.

Şamanizm – Eski Türk İnanışları

İslam öncesi Türk inanışlarında, doğadaki birçok varlığın kendi ruhuna sahip olduğu kabul edilir. Bu inanca göre; dağlar, ağaçlar, akarsular ve kayalar iyeadı verilen ruhani varlıklar tarafından korunur. İyeler, ait oldukları mekânlara zarar gelmediği sürece zararsız, bilakis iyiliksever varlıklardır. Ancak, bu varlıkları öfkelendirmek kötü sonuçlara sebep olur. Örneğin; avcıların bir ormanda bulunan hayvanları avlamak için orman iyesinden izin almaları ve onu memnun etmeleri gerekir. Aksi takdirde, iyenin avcılara musallat olup onları kâbuslarla rahatsız edeceğine ve kötü bir talihe sürükleyeceğine inanılır.

Doğadaki varlıklar gibi evlerin de iyesi vardır. Ev iyesi, evi ve aileyi korumakla görevlidir. Aile üyeleri eve girdiğinde iyeye selam verir. İye, memnun edilmezse evi terk eder ve bereketten mahrum bırakır.

Biçurainsanların evlerini paylaştıkları ruhlar arasındadır. Bu varlık, kötücül bir tabiata sahip olarak tasvir edilir. Biçura, geceleri sobayı sallayıp gürültü çıkararak veya evdeki eşyaları kaybederek insanlarla uğraşmayı sever. Ev ahalisi, Biçura’yı sakinleştirmek için ona yemek ve içki ikramında bulunur. Bu şeytanî varlık, tavan arası ve soba arkası gibi tozlu ve pis yerlerde yaşar. Biçura’yı öfkelendirmek ise evin yanması veya yıkılmasıyla sonuçlanır.

Antik Yunan’ın Cinleri

Antik Yunan inanışlarındaki daimonlar, düşük rütbeli tanrılar olarak tanımlanır. Hesiodos, İşler ve Günler‘de Altın Çağ insanlarının Zeus tarafından bedensiz varlıklara yani daimonlara dönüştürülerek ölümsüz kılındığından bahseder. Homeros’a göre daimonlar, tanrılara yakın varlıklar olmakla birlikte onlardan daha acizdir. Daimonlar, Helenistik dönem inanışlarında agathodaimon ve kakodaiomon olmak üzere iki kategoriye ayrılır. Agathodaimonlar, insanlara yardım eden ve yazgılarını iyileştiren ruhlardır. Kakodaimonlar ise insanlara musallat olur ve başlarına kötülüklerin gelmesine sebep olurlar.

Sokrates, daimonları insan kılığına girmiş tanrı buyruğu olarak tanımlar. Platon ise bunların insan ile tanrı arasındaki boşluğu doldurduğunu söyler. Tanrılar ile insanlar arasındaki iletişimi kurmak, falcılara geleceği göstermek ve insanların kurbanların iletmek daimonların sorumluluğundadır.

Ker adı verilen ruhanî varlıklar da cinler ile benzerlik gösterir. Hesiodos, Theogonia eserinde Kerlerin gece tanrıçası Niks’in soyundan geldiğini söyler. Kerlerin savaş meydanlarında gezinerek ölmek üzere olan insanlara musallat olduğuna inanılır. Savaş meydanında ölen ruhları Hades’in dünyasına götürmek de Kerlerin görevidir.

Cinlerle İlgili Deneyimler

Cinler, fiziki bir bedene sahip olmamakla birlikte fiziksel dünyayı etkileyebilen varlıklar olarak tasvir edilir. Cinlerin teması insanlar açısından genellikle olumsuz sonuçlar doğurur. Bu varlıkların insanlara yardım ettiğine dair anlatılar mevcuttur ancak bunlar kötü deneyimlere göre oldukça azdır. Şahitlikten ibaret olan deneyimler bile kâbuslara ve aklın yitirilmesine sebep olabilir.

Issız yerlerden, mezarlıklardan ve dağlardan geçen insanların cinlerin şerrine maruz kaldığında dair birçok anlatı mevcuttur. Cinlerin yolculuk esnasında insanların sırtına binip ağırlık yapmak veya tuhaf biçimlerde kendilerini gösterip insanları delirtmek gibi alışkanlıkları olduğu söylenir (Sarpkaya, 200-201). Bu varlıklar, kendilerini insan veya hayvan biçiminde fakat amorf bir vaziyette gösterir. Örneğin; insan şekline girdiyse ayakları terstir veya vücudu çarpıktır. Hayvan biçiminde görünüyorsa boyu haddinden fazla uzun veya gözleri kırmızıdır.

Cinler ile insanlar arasındaki anlaşmaların büyü ve tılsım vasıtasıyla yapıldığına inanılır. Örneğin; bir defineyi korumak için cinlerle anlaşmak mümkündür. Cinler, korumakla mükellef oldukları defineyi çalmaya çalışan kişilere ciddi zararlar verebilir. Bu temasların ölüm, ağır yaralanma ve ağır psikolojik rahatsızlıklarla sonuçlandığına dair anlatılar mevcuttur.

Cin düğünü, Anadolu’da sıkça rastlanan bir motiftir. Gece yarısı ormanda veya dağlarda gezen insanların cinlerin düğününe şahit olduğuna inanılır. Bu anlatılarda, cinleri çalgı çalıp dans ederken gören kişilerin kâbuslar gördüğünden ve delirdiğinden bahsedilir.

Paranormal Deneyimlerin “Gerçekliği” Üzerine Bir Örnek

Kanaklar (Yeni Kaledonya Yerlileri), ölülerin hayvan formuna bürünüp insanlara görünebildiğine inanır. İnsanlar, ölülerin sirayet ettiği hayvanlara iyi davranmakla mükelleftir. Lucien Levy-Bruhl, İlkel Toplumlarda Mistik Deneyim ve Simgeler kitabında bizzat bir Kanak tarafından anlatılan olaya yer verir: Adam balık avlarken bir köpekbalığının aniden sıçradığını görür. Balığın dişleri kanoya geçmiştir. Balıkçı, korkunun tesiriyle eline bir balta alır ve köpekbalığını öldürmeye karar verir. Ancak, gözlerine tesadüf ettiğinde onun insan gibi baktığını fark eder. Bunun üzerine, balığı öldürmekten vazgeçer ve özgür kalmasını sağlar. Böylece hayaletin gazabına uğramaktan kurtulur.

Yukarıda bahsedilen örnekte gerçek bir deneyim söz konusudur. Yerli, insan ruhu taşıdığına inandığı bir hayvan ile karşılaşmış ve bunu tecrübe etmiştir. Adamın mental bir soruna sahip olduğuna inanmak için hiçbir sebebe sahip değiliz. Tam aksine, bu deneyimde Kanak inancındaki dünya tasavvuruyla ve gerçeklik algısıyla çelişen herhangi bir durumdan bahsedemeyiz.

Cin deneyimlerini de böyle yorumlamak gerektiğini düşünüyorum. İnanç, basit tesadüfleri kuvvetli hakikatlere çevirebilir. Diğer yandan, kültür bu “tecrübeleri” var eden tek etken değil. Paranormal deneyimlerin temelinde nörolojik ve psikolojik etkenler de bulunuyor.

Cin Deneyimlerinin Nöro-psikolojik Kökenleri

Cinlerle ilgili anlatıların büyük bir kısmı karanlık ve tekinsiz ortamlarda geçer. Bu hikâyelerin genellikle dağlar, ormanlar, metruk evler veya terk edilmiş bölgelerle ilişkilendirilmesi tesadüf değildir. Alman davranış bilimci Eric Von Holst tarafından yapılan bir deney, paranormal deneyimlerin kaynağı hakkında kuvvetli bir fikir verir.

Eric Von Holst, horozlar üzerinde yaptığı deneylerde beynine bağlı sinir örgülerinin saldırganlık davranışıyla doğrudan ilişkili olduğu sonucuna ulaşır. Horoz, söz konusu bölgeye bağlanan elektrotlar vasıtasıyla şok uygulandığında gerçek bir düşmanın karşısındaymış gibi davranmaya başlar. Hayvan önce göğsünü kabartır, sonrasında ise gagası ve gövdesiyle boşluğa doğru saldırır. Horoz bu davranışı gösterirken ortamda düşmana benzetebileceği herhangi bir nesne veya gölge yoktur. Ancak, Eric Von Holst tarafından yapılan bu deney, düşman imgesinin horozun beyninde deneyimden bağımsız olarak var olduğunu gösterir. Sinir örgülerine bağlanan elektrotlar vasıtasıyla şok verildiğinde horoz, zihnindeki düşman imgesinin uyanmasına sebep olan bir uyarıma maruz kalır.

Başka bir davranış bilimci olan Konrad Lorenz’e göre bu deney; hayalet imgesinin gece avcısı hayvanların insan beynindeki projeksiyonu olduğunu gösterir. Bu projeksiyon, tıpkı horozun beynindeki gelincik gibi, zihnimizde deneyimlerden bağımsız bir biçimde mevcuttur. Deneyimlerin tekinsiz yerlerde ve zamanlarda artmasını bu şekilde açıklayabiliriz. Yalnızlık ve savunmasızlık hissi korkuları tetikler ve bu korkular kültürel olarak aşina olduğumuz biçimlere bürünür. Örnek vermek gerekirse; stres ve korku sebebiyle yaşanan kas kasılması, böyle bir durumda cin veya hayaletin teması olarak tanımlanabilir.

Cin deneyimleri bu açıdan ABD’de hayli yaygın olan UFO anlatılarıyla benzerlik gösterir. UFO fenomeni üzerine yapılan araştırmalar, kaçırılma deneyimlerinin post-travmatik stres bozukluğu sebebiyle görülen sanrılarla ilişkili olduğunu gösterir. Fikrimce, cin deneyimleri de benzer bir durumdan kaynaklanır.

Sonuç olarak; cinlere dair deneyimler, zihnimizdeki projeksiyonun kültürel/dinî kurgularla yeniden canlandırılmasının sonucudur.

Kaynaklar:

Seçkin Sarpkaya, Türklerin Şeytani Masalları – Türk Masal ve Efsanelerinde Demonik Varlıklar, Karakum Yayınları

Abdülgani Kaçar, Eski Mezopotamya Kültüründe Tılsım İnanışı ve Bazı Tılsımlı Objeler, Archivum Anatolicum-Anadolu Arşivleri, 2019-Cilt: 13 – Sayı: 1

https://web.archive.org/web/20160303233007/http://texts.00.gs/Utukku_Lemnutu,_8-16.htm

Platon, Şölen, Çeviri: Azra Erhat & Sabahattin Eyüpoğlu, Yükselen Matbaası, 1958

Çulpan Zaripova Çetin, Tatar Türklerinde Mitolojik Varlıklarla İlgili Mitler ve İnanışlar (İyeler ve Yaratıklar), Bilig, Sayı: 43: 1-32, 2007

Mehmet Halit Bayrı, İstanbul Folkloru, Eser Yayınları, 1972

Mehmet Berk Yaltırık – Anadolu ve Trakya’dan Cin Anlatıları

Hoimar Von Ditfurth, Bilinç Gökten Düşmedi, Çeviri: Çiğdem Şentuğ, Alfa Yayınları, 2021

Lucien Levy-Bruhl, İlkel Toplumlarda Mistik Deneyim ve Simgeler, Çeviri: Oğuz Adanır, Doğu-Batı Yayınları

https://tr.wikipedia.org/wiki/Ev_iyesi

İsmail Şenesen, Türkiye’deki Define ve Definecilikle ilgili İnanışlar ve Bu İnanışların Motif Index’e Göre Değerlendirilmesi, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 25, Sayı 2, 2016, Sayfa 283-298