Tüketim, modern insanın en vazgeçilmez yaşam pratiklerinden biri haline gelmiştir. Artık insan modern dünyada özne olmaktan ziyade “kitle unsuru” olarak yaşamını idame etmektedir. İnsanlar, bir üst grubun üyesi olduğunun imajını yaratacak ürünler tüketerek “itibar” kazanmanın yanı sıra sürekli ve sonsuz tüketimin ivmesini arttırmaktadır. Tüketim, insanın arzusundan sosyal kimliğine kadar tüm meselesine yön vermektedir. Bunun en temel sebebi postmodern yapının bireye dayatmış olduğu farklı tüketici rolleri ve statü sembollerine sahip olma arzusunun yeniden üretilmesidir.
Postmodern yaşamla birlikte toplumlar nesneler dönemine adım atmıştır. Dünya artık yeni bir çağa girmiştir. Bu çağ ki diğer çağların özelliklerinden belirgin farklılıkları içinde barındırır. Bir diğer ifadeyle dünyada, skolastik düşüncenin temeli olduğu Orta Çağ; Rönesans, Reform gibi önemli hareketlerin ortaya çıktığı ve onların önderliğinde filizlenen pozitif düşüncenin hâkim olduğu Yeni Çağ; enformasyonun zirve yaptığı Yakın Çağ gibi dönemlerden farklı olarak “düşünmenin rafa kaldırıldığı” fakat tüketimin tek egemen güç olduğu Nesneler Çağı’na girilmiştir. Modernizm ve postmodernizmin etkisiyle bu dönem insanlara ve nesnelere farklı anlamlar yükletmiştir. Nesnelerin ritmine göre, onların kılavuzluğu ölçütünde bireyler modern dünyada yaşamını idame etmektedir.
Kişiler bu yeni düzende tüketici sıfatıyla nesnelere boyun eğmek zorunda kalmıştır. Böylelikle gösteriş kaçınılmaz hale gelmiş, toplum tarafından bir imaj olarak kabul görülmüş ve insanları nesneler ağına çekmeye zorlamıştır. Tüketim artık günlük hayatın mucizevî bir büyülü zihniyeti olmuştur. Bu durumun ev sahipliğini postmodern dünyada AVM’ler yapmaktadır. AVM’ler tabiri caizse yeni bir kültürleştirme mekânıdır. Sentez bir sosyal alan olan AVM’ler, postmodern dünyada insanlığa sunulan en büyük tüketim katedralleridir. Bireyler adeta oralarda nesnelerle flörtleşerek benliklerini fenomenleştiren gösterişsel nesnelere yönelirler. Harcama yaptıkları ürünlerle imgesel fantezilerini tanıtırlar.
Birey ontolojik olarak tüketime meyilli bir varlıktır. Sanayileşme, modernleşme ve kapitalist sürecin hız kazanmasıyla birlikte insanın bu özelliği kontrol edilemeyecek hale gelmiştir. İnsan artık tükettiği zaman değil tüketmediği zaman huzursuz olmaktadır. Bu ise başta savurganlık ve israf olmak üzere pek çok sosyal problemi beraberinde getirmiştir. Modern insanın spiritüelliğine işleyen bu durum zamanla spontane hale gelmiştir.
Kişileri tüketime zorlayan en önemli etken meraktır. Bir diğer ifadeyle merak, tüketimin ön koşullarından biridir. Gündelik hayat, insanlar için sadece günlük olayları veyahut monotonluğu ifade etmez. Birey için her yeni gün yeni bir arayışın ve bir merakın ifadesidir. İnsanın aile hayatından sosyal çevresine kadar pek çok grift alan merakın öncüllüğünde her gün kendini yenileyerek yeniden çevrime uğrar. Yenilenen, yeniden çevrime uğrayan her durum en nihayetinde bir tüketim unsurudur. Bu durum sadece günlük hayatta yalnızca nesnelerin veya bilginin tüketildiğini değil sosyal habitatın ve bedenin de tüketildiğinin ifadesidir.
Her tüketimin gayesi sosyal alanda bir konuma sahip olabilmektir. Toplumlar, zorunlu harcamaların dışında fuzuli harcamalar da gerçekleştirerek tüketim eğrisine ivme kazandırırlar. Böylelikle aşırı tüketilen nesne, tüketim toplumunda farklı bir statüye sahiptir. Kullandığımız aksesuarlar, telefonlar, giydiğimiz ayakkabılar, kıyafetler gibi pek çok ürün bir mesaj niteliğinde alıcı tarafında bir izlenim bırakmayı gütmektedir. En nihayetinde kişinin benliğini sunduğu tüm nesneler bir mesajdır ve bu mesajlar sayesinde insanın sosyal statüsü belirginleşir. Bu durum yüzeyselliği beraberinde getirir. Aşırı ve bilinçsiz tüketim, modern insanın yaşama bakış açısını bile belirgin bir biçimde değiştirmiştir. Anlayışlarda farklılıklar oluşmuş fakat bu süreçte tüketim ivme kazanmıştır. Artık “Düşünüyorum öyleyse varım” mottosu savurganlığın cazibelisiyle birlikte “Tüketiyorum öyleyse varım” perspektifine dönüşmüştür. Kısaca postmodern dünyada artık insanlar için tüketim, bir fantezi unsurundan başka bir şey değildir.
Mutluluk duygusu tüketimin mutlak göstergelerinden biridir. İdeolojik bir güce bürünen mutluluk, tüketim toplumunda büyük bir öneme haizdir. Mutluluğun ideolojik söylemi, modern toplumların tarihsel ve toplumsal etkisinin demokratik söyleminden gelmektedir. En nihayetinde mutluluk; nesneler, göstergeler ve “konfor” aracılığıyla ölçülebilir bir işleve sahip hale gelmiştir. Tüketim olgusu öğrenilen ve öğrenildikçe aktarılan bir durumdur. Dolayısıyla tüketime bir anlam atfedilir. Bu anlamlandırmayla birlikte sembolik olan bir nesnenin tüketimi zamanla ideolojik bir tüketime dönüşür. Sonuç olarak ifade etmek gerekirse postmodern dünyanın realitesinde birey, statü sembollerine sahip olma arzusu ile kendini inşa eden bir tüketicidir.