“En İyi” Değil, “Kendinin En İyisi” Ol: Sosyolojide Kader Anlayışı | Nilsu Yiğitoğlu Hasgül

Bilimsel bir dayanağı var mı emin değilim ama çocukken dünyayı farklı algıladığımızı biliyorum; renklerin daha canlı, günlerin daha uzun, güneşin daha parlak olduğunu hatırlıyorum. Ancak maalesef her çocuk, çocukluğu böyle deneyimlemez. Kimi çocuklukların yazları uzun değil, kışları çok çetin, renkleri daha gridir. Kimi yetişkinler; anne ve babalarının daha genç değil, daha mutsuz olduklarını hatırlarlar çocukluklarında. Kimi çocuklar suskun olur, neşeyle cıvıldayıp koşuşturmaktan ziyade. Evet, aynı coğrafyada aynı topluma doğabiliriz ama evlerimiz farklıdır; kimi evlerin bahçeleri vardır, kimilerinde iş hiç bitmez, kimilerinde kendine ait bir oda bulur çocuk, kimisinde ise varlığı kapı eşiğinin arkasında gizli kalır. Doğduğumuz aile kaderimiz midir ve dahası sosyolojide kader kavramı var mı? “Coğrafya kaderdir” hepimizin duyduğu, neredeyse klişeleşmiş bir söz olarak 14. yüzyılın önemli düşünürlerinden İbn-i Haldun’a atfedilir. Oysa onun böyle bir sözü yoktur. Mukaddime adlı eserinde toplum ve devletlerin şekillenmesinde iklim ve coğrafi şartların önemli rol oynadığını vurguladığından bu söz, muhtemelen onun düşüncelerinden türetilmiş kaynağı belirsiz bir deyiş halini almıştır. Sosyolojide, bildiğimiz anlamıyla bir “kader” kavramından bahsedemeyiz. Ancak bireylerin hayatlarının tamamen kendi tercihleriyle belirlendiğini de söz konusu değildir; böylece sosyolojide “yapı”, “olgu”, “kurum”, “kültür” gibi kavramlarla karşılaşırız. Sosyoloji için çok önemli bir isim olan Karl Marx, “sınıf” kavramıyla; bireylerin tüm yaşantılarının aslında toplumdaki ekonomik konumlarına göre belirlendiğini ortaya koyar. Marx’a göre bu “sınıf”, neredeyse bildiğimiz anlamıyla kader kadar belirleyicidir. Fransız sosyolog Emile Durkheim, “toplumsal olgu”ların bireyin dışında var olduğunu ancak bireyi zorladığını, dönüştürdüğünü ve belirlediğini anlatır. Sosyolojinin bir diğer büyük ismi Max Weber, insan davranışlarının yalnızca toplumsal yapı ve ekonomik konumlandırma ile değil kendi değer yargıları ve anlam dünyasıyla da ilişkili olduğunu ortaya koyarak; davranışların daha geniş bir spektrumda etkilendiğini gösterir ancak bir aralık da bırakır; toplumsal belirlenim içinde insan seçimleri de vardır. Tüm bu düşünürler bize seçimlerimizin, yaşadıklarımızın, başımıza gelenlerin, çoğunlukla yaşadığımız topluma göre belirlendiğini anlatıyor. Üstelik bu belirlenim toplumun en küçük kurumunda; ailede başlıyor. Ebeveynlerin eğitim durumu, refah seviyesi, aile fertlerinin sayısı ve rolleri, ebeveynlerin değer yargıları, çocuk yetiştirme noktasında nasıl bir anlayışa sahip oldukları, hayata dair nasıl bir kavrama ve anlayışa sahip oldukları ve hatta çocuğun aileye gelme sırası dahi; çocuklarının yetişkin hayatlarındaki eğitim durumunu, refah seviyesini, kuracağı ailenin yapısını, hayat anlayışını, değer yargılarını çoğunlukla belirliyor. Bu noktada sosyoloji pekâlâ “kaderci” bir şeyden bahsediyor ve bu can sıkıcı gerçeklerle bizi yüzleştirdiği için moral bozucu olabiliyor.
Tam da bu noktada benden bir “ama” beklediğini biliyorum sevgili okur, ama bazen amalar olmaz. Evet, sosyolojik belirlenim çok güçlü ve gerçek bir kavram. Sana pembe hayaller sunan, her şeyin çok farklı olabileceğini, bütün yapman gerekenin daha az uyumak, daha çok çalışmak, daha çok üretip daha çok tüketmek olduğunu söyleyen, hayatının kontrolünün tamamen senin elinde olduğu fikrini bir zehir gibi enjekte etmeye çalışan bu modern dünya yalan söylüyor. Her şeyin senin kontrolünde olduğu bir dünyada yaşamıyorsun; bugüne kadar hiçbir kötü alışkanlık edinmemiş, yanlış beslenmemiş, madde kullanmamış ve spor yapmış olsan dahi ölümcül bir hastalık yakana yapışabilir, hayat böyle bir gerçeklik üzerine kurulu. “Ne şimdi bu, sen benim canımı neden sıkıyorsun durduk yere” diye lütfen hayıflanma bana çünkü benim derdim seni huzursuz etmek değil, seni asıl huzursuz edenin sana pembe yalanlar anlatan bu modern dünya olduğunu göstermek. Elbette, bir noktada kendi hayatının iplerini eline alabilirsin ama bunun için çok çalışmalısın. Burada çalışmak her gün iki saat erken kalkıp üç farklı dil öğrenmek, spor yapmak ve kendini geliştirmek gibi şeyler değil. Hayatının iplerini eline alman için görmen gerekir; görmen için sorgulaman, sorgulamak için anlaman, anlamak için okuman, dinlemen gerekir. Zihnini beslemelisin, anlayışlı olmalısın, kavramları, kurumları, yapıları yani sosyolojiyi bilmelisin ve bunu yaptığında göreceksin ki hayatının ipleri hiçbir zaman tamamen senin elinde olmayacak. Başta içini sıkıntıyla dolduracak bu gerçek, ancak onu da anlayıp kabul edebildiğinde seni olgunlaştıracak ve özgürleştirecek. Beklentiden özgürleşeceksin, büyük hayallerden ve onları gerçekleştirmeyi bırak onlara yaklaşamıyor olmanın acısından özgürleşeceksin. “Kaderini kabul et ve haline şükret” demiyorum, bu öyle bir şey değil. Aksine, elinden gelenin en iyisini yap ancak bunu yaparken de elinden gelenin en iyinin ne olduğunu bil diyorum. Sosyal medyada sana gösterilen büyük ışıl ışıl dünyalar; aylarca bitmeyen tatiller, kiralanan yatlar, helikopterler, yurtdışı gezileri, çanta değiştirir gibi araba değiştirmek ve bunun gibi şeyler sahiden senin elinden gelenin en iyisi olmayabilir. Ömrüne bir elli yıl daha ekleyip o elli yılın her günü de çalışsan böyle bir hayata sahip olamayabilirsin ve bu sorun değil, bu gerçek. Gerçek olmayan; o hayatları yaşayanların sana anlatmadıkları. Aile servetlerini, ne iş yaptıklarını, yaptıkları işlerin gerçekliğini bilmiyorsun. Dahası, sosyal medyada herkes böyle yaşıyor sanarken dünyada çok sayılı insanın böyle yaşadığı gerçeğini görmüyorsun. Onları izlemenin seni tükettiğinin farkında değilsin, daha çok çalışmak isterken aslında daha çok tüketiyorsun çünkü bilinçdışında bu yeni elitlerden biri olma isteği taşıyorsun, bunun için de onlara benzemeye çalışıyorsun. Paranı, emeğini, kendini ve enerjini tüketiyorsun.UBS Global Wealth Report 2025’e göre, “1 milyon dolar ve üzeri varlığa sahip kişiler” (milyonerler) dünya yetişkin nüfusunun küçük bir yüzdesini oluşturuyor ama toplam servetin önemli bir bölümünü ellerinde tutuyor. (1) Yani en zengin %1’lik kesim toplam servetin çok büyük bir kısmına sahip. Ve bu, yapılara dair gerçeklerden sadece birisi.
Yine söylüyorum, sana gerçekleri gör ve kabul et derken “kaderine razı ol ve günü yaşa” demiyorum. Bence sosyoloji de bunu söylemiyor sadece inanıyorum ki daha anlayışlı ve gerçekçi bir yerden bakarak gelişebiliriz ve gelişim bizi tüketen “en iyiye ulaşmak” yanılgısında değil, gelişim kendini iyileştirmek ve kendinin en iyisini yapabilmek demek, yine bana göre. Ben bu yazının çığır açmasını çok okunmasını binlerce kişinin üzerine düşünmesini hedefleyebilirim çünkü sosyal medyada gördüğüm çok büyük yazarlar benim bu hayalimi yaşıyorlar ve pekala ben de kendimi onlarla kıyaslayabilirim ancak artık anlıyorum ki bu, maalesef daha önce içine düştüğüm beni tüketen müthiş bir hata. Yazmak için alan bulmak, yazmak için teşvik edecek insanlara sahip olmak, yazmak için gerekli materyallere ve bilgi birikimine sahip olmak da birer mesele. Öyle ki bizi birbirimizden ayıran şey; “belirlenim” yalnız ekonomik değildir. Ben kendimi bu beklentilerin tuzağına düşürdüğüm yirmili yaşlarımın başında büyük bir dergide yazarlık yapıyordum, benden yapılan alıntıları internetin her yerinde görüyordum, adım İtalyanca bir kitapta geçti ancak yazmayı bıraktım çünkü bunlar bana yetmedi. Beklentiler beni tüketti, hiçbir zaman özendiğim o büyük yazarlardan biri olamayacağım gerçeği bir kurt gibi oydu içimi ve ben yazmaktan uzaklaştım. Şimdi bu yazıyı yazarken, sırf yazmanın kendisinden ötürü kendimi iyi hissettiğimi itiraf etmeliyim, bu yazıyı bu noktaya kadar sıkılmadan okuduysanız işimi iyi yaptığım için kendimce övünmeliyim, artık kendimi büyük beklentiler tuzağından uzak tutmaya çalışıyorum ve bu içimdeki çocuğa iyi geliyor. Gerçekler acıtır ancak yalanlar kadar zarar vermezler. Beklentilerinizden özgürleşin, elinizden gelenin en iyisini yapmaya odaklanın. Benim en iyim 10 üzerinden 6’ysa, 7 olmamak artık beni üzmeyecek, size de tavsiye ederim. Okuduğunuz için teşekkürler.

Kaynakça
(1) inequality.org – Global Inequality Facts