Baasçılığın Eleştirel Perspektiften Marksist Analizi ve Devlet Kapitalizminin Sınıf Paradoksu | Bertan Karabıyıkoğlu

Orta Doğu siyasetinin karmaşık ve geleneksel yapısında önemli bir yer tutmuş olan Baas Hareketi, Arap dünyasında radikal dönüşümlerin öncüsü ve belirleyici aktörü olmuştur. Arap toplumunun modernleşme iddiasının yansıması olarak geliştiği süreçte, Fransız Mandası olan Suriye’de Michel Eflak ve Selahaddin Bitar gibi düşünürlerin 1940’lı yıllarda ortaya koyduğu fikirlerle oluşan Baas Partisi, Arap coğrafyasında önemli kazanımlar elde etmiştir. Birlik, eşitlik ve özgürlük şiarlarıyla kurulurken amacı bağımsız, modern, eşit ve egemen Arap Devleti’ni kurmak, Fransız Devrimi’nin kazanımlarını Arap toplumunda da görmekti (Duran, 2021). Kullandıkları sloganlar ve retorikler, Fransız Devrimi’ni çağrıştırırken aynı zamanda antiemperyalist tavrı ile birlikte sosyalizmin ulusal kurtuluş karakterini yansıtıyordu. Bundan dolayı Baas İdeolojisi dünya kamuoyunda “Arap sosyalizmi” olarak anıldı; fakat Arap Sosyalizmi, kendine özgü yapısıyla geleneksel Marksizm’den kopuk kendine özgü bir sosyalizm anlayışı olarak Orta Doğu siyasetinde hegemonya kurdu. Egemenlik ve bağımsızlık tartışmalarının şiddetli bir şekilde yapıldığı dönemde, kapitalist gelişimini tamamlayamamış bağımlı ya da yarı bağımlı ülkelerin sol hareketlerinde önemli destekçiler buldu.

Baasçılığın ideolojik yapısı ve benimsediği devrim metodolojisi Türkiye solunda da bir dönem güçlü bir karşılık bulmuştur. Özellikle 1960’ların önemli aydın kadrolarından oluşan Yön Dergisi çevresi gibi sosyalist hareketler ile ulusal birliği esas alan antiemperyalist ve milliyetçi söylemleri birleştiren anlayışları örtüşüyordu. Bununla birlikte geleneksel Marksizmin argümanlarından farklı olarak işçi sınıfının öncülüğüyle yapılacak sosyalist devrim mücadelesi yerine ordunun devrim stratejisinin öznesi olduğu milli demokratik devrim tezi benimseniyordu (Aydemir, 2024). Yön hareketiyle Baasçılık ekonomi politikalarıyla da benzeşiyordu; sınıf siyasetini göz ardı eden iki harekette ulusal kalkınmacılığın bağımsızlık mücadelesi için en önemli eşik olduğu argümanını savundular. Sosyalist devrim ve milli demokratik devrim tartışmaları Türkiye solunun gündemini uzun yıllar işgal etti.

Baas Partisi’nin sosyalizm vurgusu, Batı emperyalizmine karşı oluşturduğu cepheyle Sovyetler Birliği’nin Batılı devletlerin emperyalist faaliyetlerine karşı geliştirdikleri emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık hareketlerini destekleme politikası kesişiyordu. Bu sebeple Baasçı İktidarların Sovyetler ile olan ilişkileri dönemsel olarak reel politiğin gereği farklılık gösterse de büyük ölçüde ittifak ilişkilerini korudular. Saddam Hüseyin liderliğindeki Baas Partisi Irak’ta, Cemal Nasır liderliğindeki Baas Partisi Mısır’da, Hafız Esad liderliğindeki Baas Partisi Suriye’de antikapitalist bir yolla ulusal kalkınmaları inşa etmeye çalıştılar; bu durum sosyalist blok temsilcisi Sovyetler Birliği ile derin ilişkiler kurmanın önemli bir yoluydu (Achcar, 2004). Sovyet dış politikası açısından da ABD ve Batı’nın egemen güçlerine karşı Baas İktidarları açılmış önemli bir cepheydi. Bundan ötürü Sovyetler ve Baas ortaklığı karşılıklı bölgesel ve küresel çıkarlar üzerine kuruldu fakat sosyalizm anlayışları oldukça farklıydı. Baas Partileri sosyalizm söylemlerini kullanarak “Arap Sosyalizmi” iddiası taşısalar da Baasçı ideolojinin ekonomi politiği kapitalizmin gelişmesini engellerken devleti ekonomide hâkim kıldı; sonuç olarak devlet kapitalizmi ortaya çıktı.

Devlet Kapitalizmi

Baas partilerinin farklı iktidar deneyimleri ideolojik olarak birlikte hizalansalar da farklı yöntem izledikleri dönemler olmuştur. Bundan ötürü devlet kapitalizminin gelişim öyküsünü ve sonuçlarını incelerken Baas partilerinin farklı ülkelerdeki iktidar deneyimlerini ayrı başlıklarda incelemek çözümleme açısından faydalı olacaktır.

Mısır’da Cemal Nasır liderliğinde iktidar, bölgedeki sömürgecilik karşıtı hareketler arasında en etkili ve yaygın ideolojilerden biri haline geldi. Cemal Nasır, Batılı emperyalist güçlere karşı tam bağımsızlığın bağımsız ekonominin inşasından geçtiğini biliyordu; bu ekonomik sistem serbest pazar ekonomisine bağımlı olmamalıydı. Nasır İktidarı döneminde toprak reformları, büyük toprak sahiplerinin tasfiyesi ve sanayi yatırımlarının tam devlet kontrolünde olması gibi reformları gerçekleştirirken ekonomide egemenliği amaçladı. Yapılan bir dizi devletleştirme politikasında temel çelişki, üretim araçlarının sahipliği konusuydu. “Arap Sosyalizminin” temel çelişkilerinden biri buydu (Achcar, 2004). Bu hususta, devletleştirmenin üretim araçlarını kontrol etmesinin doğal sonucu olarak devlet içerisinde “bürokratik elitler” oluştu. Mehmet Ali Paşa döneminde uygulanan “haraççı üretim tarzı” ile devlet, ekonomik artığı kontrol altına alarak burjuvazinin oluşmasını engellemiştir. Haraççı üretim tarzı, tarımsal artığın devlet tarafından sanayileşme için yatırım fonu olarak kullanılmasını kapsıyordu; bunun sonucunda emek sömürü ilişkilerinde devlet, kapitalist sınıfın görevini gördü (Amin, 2020). Irak’ta Saddam Hüseyin iktidarında Baas Partisi, ekonominin temel yapı taşları olan sektörler üzerinde devlet kontrolü sağladı. Bu reformlar, ekonomi politikalarının en önemli alanlarında kontrolü elinde bulunduran devlet bürokratları tarafından sağlandığından dolayı, Mısır örneğinde olduğu gibi bürokratik elitler oluştu. Hannah Batatu’ya göre (1978) Irak’ta sınıflar net bir şekilde varlığını sürdürdü; sınıfsal ayrışma derinleşmeler devam etti. Kapitalist sistemdeki üretim araçlarını kontrol eden burjuvazi yerine, devlet kapitalizminde bürokratik elitler oluştu. Küçük işletmelere ve özel mülkiyete izin verilirken, Irak’ta da tüm diğer Baas İktidarlarında olduğu gibi büyük işletmeler devlet tarafından gerçekleştirilmiştir. Suriye’de Esad İktidarında da benzer politikalar uygulanmıştır; devlet, ekonominin kritik olduğu bölümlerde kapitalist görevi görmüştür. Bunun yanı sıra, Esad rejiminde de sanayileşme ulusal kalkınma için önemli bir alandı çünkü ulusal egemenliğin gerçek anlamda sağlanabilmesi, savunma sanayisinin gelişmesinden geçtiği düşünülüyordu. Bu nedenle Esad İktidarı da sanayi sektöründe devlet kontrolünü uzun süre sürdürmüştür. Aynı zamanda, petrol gelirlerinin millileştirilmesi, devletin ekonomideki rolünü vurgulamasında önemli bir aktör oldu. Petrol önemli bir enerji kaynağı olarak Suriye Devleti’nin dış ticarette elini güçlendiren ticari bir koz oldu. Bunun etkisiyle kamusal alanda devletin artan gücü ile sosyal devlet güçlendirildi (Achcar, 2004). Fakat bu deneyimler, ekonomi üzerindeki devlet kontrolünün emek sömürüsünü gideremeyeceğini teyit etti. Aslında Baas Partisi’nin ideolojik olarak sınıfsal perspektiflerinin olmaması, çift kutuplu dünyada sosyalist blokla ilişkileri yüzünden çelişkiler yaratıyordu. Arap Sosyalizmi, üretim ilişkilerinde radikal dönüşümler hedeflemekten ziyade ulusal bağımsızlığını güçlendirmeyi hedeflemesi, bunun için sosyalist retoriği kullanması “sosyalizmin araçsallaştırılması” kavramını öne çıkartıyor. Baas Partisi, diyalektikten ve sınıf siyasetinden uzak yapısıyla sosyalizmin geleneksel yapısına zıtlık oluşturmasıyla, dönemin anti-emperyalist ulusal hareketlerinin sosyalizm sloganlarıyla kazanımlar elde etmesinden dolayı ulusal kurtuluşun bir yolu olarak izlenilmesi olağandır. Bu noktada sosyalizmin araçsallaştırılması, ulusal ekonomiyi güçlendirmek, dışa bağımlılığı azaltmak ve ulusal bağımsızlık için bir araç kavram olmuştur. (Oğuz, 2014).

Baas Partisi ideolojik olarak sosyalizm iddiasından çok uzaktadır; yukarıda belirtilen örnekler bu gerçeği ortaya koyar. Ekonominin devletin kontrolünde olması ve özel mülkiyete izin verilememesi biçimsel olarak sosyalizmi çağrıştırdığı argümanı yanıltıcı olacaktır. “Kapitalizm sonrası toplumlarda sosyalizm, kapitalizm ve devletçilik yanlısı güçler arasında gözlenen çatışma, bunların bir arada bulundukları farklı etkinlik alanlarını saptayan (kamu mülkiyetinde olanları sosyalist, özel mülkiyetin yönetiminde olanları kapitalist diye niteleyen) biçimsel bir incelemeyle geçiştirilemez. Çünkü kamu sektöründe bile, karar alıcılar, yürütücüler ve emekçiler arasındaki altüst ilişkileri, çalışma sürecinin düzenlenişi, uygulamadaki verimlilik ideolojisi, büyük ölçüde kapitalist toplumlardaki gibidir. Bu uygulamaları eleştiren eğilimler, yani toplumda canlı sosyalist güçler varsa, bunları hem emekçi tabanında hem de devlet iktidarının örgütlendiği düzeyde ve bu iktidarı besleyen ideoloji düzeyinde ortaya çıkarmak gerekir” (Amin, 2020, s.257). Samir Amin’in argümanı ile, Baas ideolojisinin “Arap sosyalizmi” gibi örneklerde görülen yanılgılara dikkat çekmek için önemli bir noktadır. Engels’in “Modern devletin mülkiyeti altındaki fabrikalar ve işletmeler, kapitalizmin ortadan kalktığı anlamına gelmez” (Engels, 1878/1977, s. 327) ifadesi, devletin sahipliğinin kapitalizmin kökünü kazıdığı anlamına gelmediğini belirtir. Bu bağlamda, her iki görüş de yalnızca devlet mülkiyetine dayanarak kapitalizmin sona erdiği ve sosyalizmin kurulduğu yanılsamasının yanlış olduğunu ifade eder.

Batının açık pazar ekonomisinin dışında kalarak kapitalist ekonomi modelinin reddiyesi ulusal bağımsızlık için kritik bir aşama olsa da üretim ilişkilerinin kapitalist ekonomi modelinin bir benzeri, yani devlet kapitalizmine dönüşmesi, üretim araçlarının kontrolünde devrimsel dönüşümlerin gerçekleşmemesi uzun vadede Baas iktidarlarının önce ekonomik bağımsızlığını, sonrasında siyasi meşrutiyetlerinin sorgulanmasına yol açmıştır. Bu durum şu şekilde açıklanabilir: ulusal kalkınmanın ve devlet kapitalizminin yarattığı sermaye birikiminin emek sömürü ilişkisini yansıtması, ulusal kalkınmanın duraksadığı dönemde sosyal refahın düşüşüyle sınıfsal çelişkinin güçlenmesi, bölgede Baas Partilerine karşı yürütülen ABD ve İsrail odaklı emperyalizm faaliyetleri için büyük bir fırsat oluşturmuştur. Bununla birlikte, siyasi meşrutiyet zeminlerini kaybetmişlerdir. Dolayısıyla, kapitalist dünyada var olmayan çalışan devlet kapitalizmi modelinin ekonomik bağımsızlığını, sonrasında ulusal bağımsızlığını kaybetmesinin olağan sonucudur. Ekonomik bağımsızlığın sağlanamama nedenleri aynı zamanda merkez-çevre teorisiyle açıklanabilir. Orta Doğu devletleri gibi çevresel devletler, gelişmiş kapitalist devletlere karşı bağımsızlık iddiasını Baas Partileriyle güçlendirmiş olsalar da uzun vadede Baas Partilerinin uyguladığı “kapitalist olmayan kalkınma modelleri” kapitalist ekonomi karşısında kendi iç dinamiklerinde ve küresel piyasanın bağlayıcı gücüne teslim olmuştur. Ulusal devrimler sonrasında yerel burjuvazi, devlet tarafından ne kadar engellenmeye çalışılsa da örgütlülüğünü korur ve fırsatları kollar. Özel üretimin kısmen serbest bırakılmasıyla, devletçi ekonomi karşısında kaçınılmaz zaferi yadsınamayacak bir esastır çünkü özel üretimin hızlı üretim gücü, yaşam standartlarını olumlu yönde etkilerken, sosyal yaşama etkisi devlet ekonomisine karşı görünürde daha etkilidir. Bu durum, sınıf siyasetinin merkezi yönetim tarafından işlevselsizleştirilmesine karşın, kısıtlanmalara rağmen sosyal ve ekonomik anlamda örgütlüğünü koruyan ve fırsatlarını değerlendiren burjuvazinin varlığını sürdürmesiyle açıklanabilir (Amin,2020).

Sonuç olarak, Baas Partilerinin ideolojik çözülmesi ve devlet kapitalizmi uygulamalarının yarattığı çelişkiler, Marksist bir analizle değerlendirildiğinde, bu hareketin sınıf mücadelesinin temel dinamiklerinden uzaklaştığı görülmektedir. Devletin ekonomik egemenliği altında şekillenen kalkınma politikaları, üretim ilişkilerini dönüştüremeyerek proletaryanın devrimci potansiyelini etkisiz kılmış ve sonuçta devlet içi burjuvazinin oluşmasına yol açmıştır. Baasçılık, emperyalizme karşı başlangıçta anti-tez olarak ortaya çıksa da sosyalizmin devrimci ideallerini araçsallaştırılması ulusal çıkarlarla sınırlayarak tarihsel olarak gerilemiştir. Bu durum, Marksist kuram çerçevesinde ele alındığında, sınıf savaşımının yerini alan devletçi kalkınma stratejilerinin uzun vadede içsel çelişkilerle çöküşe mahkum olduğunu ortaya koymaktadır. Baas deneyimi, sosyalist retoriğin, sınıf mücadelesine dayanmadan ulusal kurtuluş stratejilerine entegre edilmesinin tarihsel bir çıkmazını temsil etmektedir.

Kaynakça

Amin, S. (2020). Avrupa-merkezcilik: Bir ideolojinin eleştirisi (Mehmet Sert, Çev.). İstanbul: Yordam Kitap.

Archar, G. (2004). Kaynayan Orta Doğu: Marksist aynada Orta Doğu (R. Şimşekel, Çev.). İthaki Yayınları.

Aydemir, O. (2024). Yön hareketinin Arap sosyalist rejimlerine bakışı. Ekonomi İşletme Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Dergisi, 10(1), 84-111. https://doi.org/10.37093/kkujebpir.1448117

Batatu, H. (1978). The old social classes and the revolutionary movements of Iraq. Princeton, NJ: Princeton University Press.

Duran, M. A. (2021). Baas Partisi’nin düşünsel temelleri ve Suriye siyasetinde Baas Partisi (1940-1966). Akademik Tarih ve Araştırmalar Dergisi, 4(5), 196-218. https://doi.org/10.29228/atad.577

Oğuz, M. C. (2014). “Birlik” arzusunda araçsallaşan sosyalizm: Baas Partisi’nde sosyalist düşüncenin niteliği. Atılım Sosyal Bilimler Dergisi, 4(1), 25-41.

Önceki İçerikFiji’de Sömürgen Otoritenin Doğuşu ve Direniş: ‘Toprak İnsanları’nın “Tuka” Hareketi | Muhsin Altun
Toplum ve Ütopya, ereği sosyal bilimler alanında düşünce ve bilgi üretmek olan kolektif çalışma esaslı bir sosyal bilimler web sitesidir. Sosyal bilimlerin her alanından kuramsal ve ampirik çalışmalara sayfaları açıktır. Epistemolojik ve metodolojik anlamda belirli yaklaşımlarla örülü sınırlamaları yoktur. Sosyal bilimlerin içerisindeki yöntemsel farklılıkları içerisinde barındırır. Sorgulayan, araştıran ve üreten sosyal bilim insanlarının ürettiği nitelikli içerikleri toplumun her kesiminin zihni faydasına sunma kaygısı ve sorumluluğu taşımaktayız. Sosyal bilimler alanına ufak da olsa katkı sağlamak en temel hedeflerimizdendir. Aynı kaygı ve sorumlulukları taşıyan sosyal bilimlerin çeşitli disiplinlerindeki araştırmacılarla ortak bir platformda buluşarak bilgi ve tecrübelerin geniş kitlelere aktarılması için fikri üretimde bulunmaktan onur duyarız. Yazı göndermek ve bilgi almak için e-posta adreslerimiz: iletisim@toplumveutopya.com