Diplomanın Metalaşması | Ali Eren Demir

Türkiye’de patlak veren sahte diploma skandalı, Illich’in “Okulsuz Toplum”da öngördüğü eğitimin metalaşması sürecinin en çarpıcı örneğini oluşturuyor. Skandalda ortaya çıkan tablo şudur: İnsanlar yüz binlerce lira ödeyerek, hiçbir eğitim süreci geçirmeden doktora, doçentlik, profesörlük diploma ve ünvanlarını satın almışlar. Bu diplomalarla avukatlık büroları açmışlar, hastanelerde doktor olarak çalışmışlar, üniversitelerde öğretim üyesi olmuşlar, inşaat mühendisi sıfatıyla büyük projeler yürütmüşler. E-devlet sistemine sahte kayıtlar girilmiş, devlet kurumları kandırılmış ve bu sahte diplomalar resmiyette geçerli hale getirilmiş. Bir doktora diploması, doçentlik belli ücret tarifeleri ile satılmış. Illich’in yarım asır önce uyardığı nokta tam da bu: eğitim artık bilgi üretme, öğrenme ve gelişme aracı olmaktan çıkmış, doğrudan satın alınabilen bir tüketim nesnesi haline gelmiş. Bu durum, Illich’in eğitim eleştirilerinin ne kadar ileri görüşlü olduğunu gösterdiği gibi, eğitim sisteminin yaşadığı dejenerasyonun da son noktasını temsil ediyor.

Illich’in “Okulsuz Toplum”da yaptığı temel eleştiri, eğitimin giderek öğrenme sürecinden uzaklaşıp bir “sertifikasyon makinesi”ne dönüştüğü yönündeydi. Illich’e göre modern okul sistemi, gerçek öğrenmeyi engelleyen ve eğitimi bir “meta” haline getiren kurumsal bir aygıttı. Bu perspektiften bakıldığında, sahte diploma skandalı Illich’in öngörülerinin en uç noktadaki tezahürüdür. Artık eğitim süreci tamamen atlanmış, diploma doğrudan bir ticari meta olarak alınıp satılır hale gelmiş. Bu durum, eğitimin metalaşması sürecinin tamamlanmış halini gösteriyor. İnsanlar “neden 4-5 yıl okuyayım, 50 bin lira verip diplomayı direk alırım” mantığıyla hareket ediyorlar. Bu yaklaşım, eğitimin öğrenme değil, statü ve para kazanma aracı olarak görüldüğünün en net kanıtı. Illich, eğitim kurumlarının insanları “öğrenci” kimliğine hapsettiğini ve onları pasif tüketiciler haline getirdiğini söylüyordu. Sahte diploma skandalı, bu tüketicilik anlayışının son noktasını gösteriyor: artık eğitim süreci bile gerekli görülmüyor, sadece son ürün olan diploma tüketiliyor.

Skandalın ortaya çıkardığı en çarpıcı gerçek, eğitim sisteminin günümüzdeki işlevsel dönüşümüdür. İnsanlar artık bir şey öğrenmek, kendilerini geliştirmek, topluma katkı sağlamak için eğitim almıyorlar. İnşaat mühendisliği okuyup gerçekten daha iyi binalar yapmak, daha güvenli yapılar inşa etmek amacıyla değil; inşaat mühendisi ünvanının getirdiği maddi kazanç ve toplumsal statü için bu mesleği seçiyorlar. Avukatlık okuyup adaleti sağlamak, hukuki sorunları çözmek için değil; avukatlık bürosu açıp yüksek gelir elde etmek için bu alanı tercih ediyorlar. Tıp fakültesi okuyup insan hayatı kurtarmak için değil; doktorluğun getirdiği prestij ve ekonomik getiri için bu mesleği seçiyorlar. Illich’in deyimiyle, eğitim “araçsal rasyonalite”nin hizmetine girmiş durumda. Öğrenmenin kendisi bir amaç olmaktan çıkmış, sadece başka amaçlara ulaşmak için kullanılan bir araç haline gelmiş. Bu durumda, sahte diploma almak mantıklı bir tercih olarak görülebiliyor: madem amaç diploma elde etmek, neden yıllarca eğitim alıp zahmet çekeyim ki?

Bu skandalın bir diğer vahim boyutu, gerçekten eğitim alan insanların yaşadığı motivasyon krizini gözler önüne sermesidir. 25-30 yaşına kadar öğrenci olarak kalıp, ailesi tarafından desteklenen, alın teriyle doktora yapan, gerçek anlamda bilgi birikimine sahip olan insanlar, sahte diplomalı kişilerin hiçbir emek harcamadan aynı ünvanlara sahip olduğunu görünce haklı bir öfke ve umutsuzluk yaşıyorlar. “Ben niye boşuna okudum?” sorusu, sadece bireysel bir hayal kırıklığı değil, aynı zamanda eğitim sisteminin meşruiyetine yönelik köklü bir sorgulamayı da beraberinde getiriyor. Bu durum, Illich’in eleştirdiği “eğitimsel bağımlılık” kavramını da somutlaştırıyor. İnsanlar, gerçek yeteneklerini ve öğrenme kapasitelerini değil, sahip oldukları diplomaları ölçüt olarak görmeye alışmışlar. Sahte diplomalı bir inşaat mühendisinin İzmir’de büyük projeler yürütmesi, gerçek eğitim almış mühendislerin emeğini değersizleştiriyor ve sistem güvenilirliğini kaybediyor.

Illich’in “okulsuzlaştırma” önerisi, bu noktada büyük bir öngörü değeri kazanıyor. Illich, formal eğitim kurumlarının gerçek öğrenmeyi engelleyici bir rol oynadığını, bunun yerine toplumsal öğrenme ağlarının geliştirilmesi gerektiğini savunuyordu. Sahte diploma skandalı, formal eğitim sisteminin ne kadar çürümüş olduğunu gösteriyor. Sistemin kendisi o kadar güvenilirliğini yitirmiş ki, içinden hiçbir eğitim almadan diploma çıkarmak mümkün hale gelmiş. Bu durum, Illich’in “eğitimsel ritüeller” dediği şeylerin ne kadar anlamsızlaştığını ortaya koyuyor. Üniversitede geçirilen yıllar, sınavlar, tezler, dersler artık gerçek öğrenmeyle değil, sadece sertifika alma ritüelleriyle ilişkilendiriliyor. Bu ritüeller o kadar boşalmış ki, para karşılığında atlanabilir hale gelmiş.

Skandalın ekonomi politik boyutu da Illich’in analizleriyle örtüşüyor. Illich, eğitim sisteminin kapitalist sistemin ihtiyaçlarına göre şekillendiğini ve insanları “insan sermayesi” haline getirdiğini söylüyordu. Sahte diploma skandalında gördüğümüz şey tam da bu: eğitim tamamen bir yatırım-getiri hesabına dönüşmüş. İnsanlar “4 yıl okuyup ne kazanacağım, bu sürede çalışsam daha çok para kazanırım” veya “500 bin lira verip diploma alırsam, bu yatırımı 2-3 yılda geri kazanırım” şeklinde hesap yapıyorlar. Bu mantık, eğitimi tamamen ticari bir işlem haline getiriyor. Illich’in öngördüğü “eğitimsel tüketicilik” burada en çıplak halini buluyor. İnsanlar eğitimi tüketiyorlar ama bu tüketim artık eğitim alma sürecini bile içermiyor, sadece diploma satın almayı kapsıyor.

Bu durumun toplumsal sonuçları da oldukça ağır. Sahte diplomalı doktorlar insanların sağlığını tehlikeye atıyor, sahte diplomalı mühendisler güvenli olmayan yapılar inşa ediyor, sahte diplomalı avukatlar hukuki süreçleri yanlış yönetiyor. Bu, Illich’in “iatrojenik” (sistem kaynaklı zarar) kavramını hatırlatıyor. Illich’e göre modern kurumlar, çözmeye çalıştıkları sorunlardan daha büyük sorunlar yaratıyorlar. Eğitim sistemi de bu şekilde, gerçek öğrenmeyi sağlamak yerine, toplumu daha büyük risklerle karşı karşıya bırakıyor. Sahte diplomalı uzmanların toplumda kritik görevler üstlenmesi, sistemin kendisinin yarattığı bir hastalık haline geliyor.

Illich’in “okulsuz toplum” vizyonu, bu krize karşı önemli çıkış yolları sunuyor. Okulsuz toplumda, öğrenme merkezileşmiş kurumlar yerine, toplumsal etkileşim ağları içinde gerçekleşir. İnsanlar ihtiyaç duydukları bilgi ve becerileri, bu alanlarda uzman olan kişilerden doğrudan öğrenirler. Bu model, mevcut skandalın ortaya çıkardığı sorunlara gerçek bir alternatif oluşturabilir. Çünkü bu sistemde, bir kişinin bilgisi ve becerisi sertifikalarla değil, gerçek performansıyla ölçülür. Sahte diploma alıp doktor olan birinin, gerçek hastalıklar karşısında ne kadar çaresiz kalacağı hemen ortaya çıkar. Okulsuz öğrenme sisteminde, böyle bir sahtekarlık sürdürülemez hale gelir.

Sahte diploma skandalının bir diğer önemli boyutu, dijital teknolojilerle olan ilişkisidir. E-devlet sistemlerine yapılan müdahaleler, sahte kayıt girişleri, bu skandalın teknolojik alt yapısını oluşturuyor. Bu durum, Illich’in teknoloji eleştirisiyle de bağlantılı. Illich, teknolojilerin “okulsuz” (insanı özgürleştirici) veya “araçsal” (insanı bağımlı hale getirici) olabileceğini söylüyordu. E-devlet sistemi, özgürleştirici bir teknoloji olarak tasarlanmış olmasına rağmen, araçsal bir teknolojiye dönüşmüş. İnsanları özgürleştirmek yerine, onları sisteme daha da bağımlı hale getirmiş ve suistimale açık hale gelmiş. Sahte diploma skandalı, bu teknolojik bağımlılığın nasıl manipüle edilebileceğini gösteriyor.

Bu noktada Illich’in “enerji ve adalet” kavramları da önemli hale geliyor. Illich’e göre, bir toplumda enerji tüketimi belirli bir düzeyi aştığında, eşitsizlik artmaya başlar. Eğitim alanında da benzer bir durum yaşanıyor. Eğitim sisteminin karmaşıklaşması, büyümesi ve teknolojikleşmesi, eşitsizlikleri azaltmak yerine artırıyor. Sahte diploma skandalı, bu eşitsizliğin en çarpık şeklini gösteriyor: parası olan herkes, herhangi bir eğitim almadan en üst düzey diplomalara sahip olabiliyor. Bu durum, eğitimde fırsat eşitliği ilkesini tamamen ortadan kaldırıyor.

Sonuç olarak, Türkiye’deki sahte diploma skandalı, Ivan Illich’in “Okulsuz Toplum”da öngördüğü eğitimin metalaşması sürecinin en uç noktasını temsil ediyor. Eğitim artık öğrenme aracı olmaktan tamamen çıkmış, doğrudan para karşılığında satın alınabilen bir meta haline gelmiş. Bu durum, mevcut eğitim sisteminin iflas ettiğini ve radikal alternatiflere ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Illich’in önerdiği okulsuzlaştırma ve özgürleştirici öğrenme modelleri, bu krize karşı önemli çözüm ipuçları sunuyor. Ancak bu değişim, sadece eğitim alanında değil, toplumsal yaşamın bütününde köklü dönüşümleri gerektiriyor.