Giriş
Yapısal Marksizmin önde gelen savunucularından olan Louis Althusser, kitlelerin ideolojik süreçlere bağlı olarak denetim altına alındıklarını iddia etmiştir. Felsefenin amacının bireyi ve özneyi saf dışı etmek olduğunu savunan Althusser, hem ideolojik olarak hem de sosyal olarak sınıfsal mücadeleyi ön plana çıkarmaktadır. Felsefenin de toplumsal sınıfların ortaya çıkmasıyla oluştuğunu söyleyen Althusser, felsefenin kamusal anlamada yürütülen bir sınıf mücadelesi olduğunun altını çizmiştir. Althusser’e göre, maddi olarak var olan bilinir ve tarihi gerçekleştiren ise sınıf mücadelesidir. Althusser, ortaya sunmuş olduğu fikirleriyle bütün dünyada önemli yer edinmiş bir teorisyendir.
1.İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları
Louis Althusser, ideoloji ve devletin ideolojik aygıtları tezini açıklarken klasik Marksistlerin aksine ekonomik determinizmi geri plana atmıştır. Ona göre, alt yapı ve üst yapı ayrımı yerini yeniden üretime bırakmıştır. Kapitalist toplumlarda devletin yeniden üretim fonksiyonu sağlayan sistem de devletin “ideolojik aygıtlar” sistemidir.
Althusser, “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları” adlı eserinin ilk bölümündeki ilk pasajda 1960-1970’lı yıllarda kaleme aldığı devletin ideolojik aygıtları (DİA) konusuna yapılan itiraza değinmiş; yapılan itirazın sınıf mücadelesine imkân tanımayan ve diyalektik sürecini yok sayan bir işlevselcilik yakıştırmasının olduğunu belirtmiştir. Buna yanıt olarak Althusser, yazısının ayrıntısıyla okunmadığını ve bu çerçevede yanlış bir yorumla anlaşıldığını, yapıtının merkezinde sınıf mücadelesine yer verdiğini ifade etmiştir. Devletin ideolojik aygıtları karşısında sınıf mücadelesi önceliktedir. Dolayısıyla öncelik bir mücadeleye dayandığı için işlevselcilikle herhangi bir bağı yoktur.
Althusser’e göre, ideoloji toplumsal grubun “harcı”dır. İdeoloji, toplumların bireylere kazandırmış oldukları kimliktir. Bu kimlik her bireyde fikirsel izler bırakır. Her insan bir ideolojiye sahiptir. Bu bağlamda kendisi insanı “ideolojik bir hayvan” olarak tanımlamıştır. İdeolojiler, insanların işbölümünden sahip oldukları sosyal hayatlarına kadar süregiden bir ilişki ağıdır. İdeolojiler, bireylerin icat etmiş olduğu fikirlere değil, sosyal eylem yeteneğine sahip olan fikirlere bağlıdır. Bu bağlamda ideoloji Marx’ın söylediği gibi “yanlış bilinç” ve “hiçlik” değildir. Hatta Eflatun (Platon) bile ideoloji hakkında tanımlarda bulunmuş ve ideolojiye halkın işlemesini sağlayan “güzel yalanlar” nitelemesinde bulunmuştur. Oysa ideolojiler sınıf mücadelelerinin tarihine dayanır. İdeolojiler, maddi varoluşa sahiptir. İdeolojiler, somut özneler için vardır. Her pratik bir ideolojinin altında var olabilir bu ise özneler yoluyla sağlanabilir. Her ideolojinin kendine has bir tarihi geçmişi vardır. Dolayısıyla her toplumsal oluşum belirli ideolojiler halinde işler.
Althusser’e göre, karmaşık bir biçimde DİA’nın sistemi içinde var olan egemen ideoloji, sınıf mücadelesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Egemen ideolojinin vermiş olduğu mücadele, tamamlanmamış sınıf mücadelesi yasasına göre yol alan yeniden üretimi gerektiren bir mücadeledir. Onun tabiriyle, eğer DİA’ların işlevi egemen ideolojiye hizmet etmekse, bir direniş vardır, direniş varsa, bir mücadele söz konusudur. Devletin başı, egemen sınıfın birliğinin devamı için tikel çıkarlar karşısında otoritenin menfaatini temsil eder. Siyasi iktidar egemen sınıfın siyasetini yürütür ve idaresini bu siyasetin en ince ayrıntısına varıncaya dek uygular.
Althusser, devletin ideolojik bir aygıt olduğunu iddia ederken siyasi bir partinin fikirlerini savunan bir mekanizma olmadığının altını çizmiştir. Siyasal partiler tam aksine devletin ideolojik aygıtlarının bir parçasıdır. Bunun için ise, devletin baskı aygıtı ile devletin ideolojik aygıtını kavramak gerekir. Bir başka anlatımla, devlet aygıtları baskıcı ve ideolojik olmak üzere ikiye ayrılır.
Althusser’e göre devletin ideolojik aygıtları kendi içerisinde dinsel DİA, öğretimsel DİA, ailesel DİA, hukuksal DİA, siyasal DİA, sendikal DİA, haberleşmeyi sağlayan DİA ve kültürel DİA olmak üzere alt bileşenlere ayrılır.
Dinsel DİA, kiliseler sistemini oluşturur. Kiliseler kültürel ve öğretimsel işlevleri bir arada yürüten ideolojik aygıttır. Kilise bireyleri, var olan düzene uyumlu hale getirmeye ve egemen sınıfların çıkarına hizmet etmeye çalışan ideolojik aygıttır. Öğretimsel DİA, var olan sisteme uygun bireyler yetiştirir. Okul bireye bir sürü “beceri” öğretir ama nihai amacı egemen zümreye tabi olmayı sağlamaktır. Kısaca okul düzenin devamı açısından önemlidir. Ailesel DİA, egemen ideolojinin istediği doğrultuda çocuklar yetiştiren bir kurumdur. Bunu gerçekleştirirken ise hem kiliseyle hem de okul ile işbirliği halinde yapar. DİA, DBA’ya oranla az farklılaşma göstermiştir. Ortaçağda hâkim olan dinsel ideolojik aygıttır ama yapı farklılaşınca bu aygıt biçimi yerini kültür, aile ve okulun işlevine bırakmıştır. Kültürel DİA, edebiyat, güzel sanatlar ve spor gibi alanları kapsayan ideolojik aygıttır. Hukuksal DİA, var olan düzenin ilişkilerine uygun bir yasa belirler. Kamu ve özel ayrımı, burjuva hukukunda yer alan ve burjuva “iktidarının” uyguladığı bir ayrım olarak karşımıza çıkar. Devletin ayrımı bu alanın dışında yer alır. Çünkü devlet, “hukuk-ötesi” bir varlıktır. DİA’ları gerçekleştiren kurumların özel ya da kamusal olarak ayrım yapılması önemli değildir. Önemli olan işleyiş biçimleridir. Her DİA’nın öncelikleri vardır. Ama hiçbir sınıfsal grup DİA içinde veya üstünde kendi hegemonyasını uygulamadan, devlet iktidarını kalıcı olarak elinde tutamaz. Sendikal DİA, kapitalizmin emekçilerin çıkarlarını koruduğunu savunan ideolojik aygıttır. Haberleşmeyi sağlayan DİA, radyo, televizyon ve basın yayın organlarını içinde barındıran bir aygıttır. Bu yayın organları, insanları egemen sınıfın ideolojisine uygun olarak uyuşturur.
Devletin en sert görünür olduğu yer baskı aygıtıdır. Althusser, burada Marx’ın devlet anlayışından etkilenerek bu tezi sürmüştür. Marx’a göre devlet, bir baskı aracıdır. Bu aygıt burjuvanın yani kapitalist sınıfın himayesi altındadır. Devlet sadece polis, mahkeme ve hapishanelerden oluşmaz aynı zamanda ordudan da yönetiminin devamı için ihtiyaç duyar. Devletin siyasal aygıtı, devlet başkanı başta olmak üzere büyük idarelerden oluşur. Kısaca devletin baskı ile işleyen aygıtı, hükümet, ordu, polis, mahkeme ve hapishanelerden meydana gelir. Devletin bu aygıtında “zor kullanmak” oldukça baskın haldedir.
Devletin ideolojik aygıtını oluşturan yönü ise, “belirli bir gerçekliğe” göre sistemin işleyişini sağlayan bireyin “eşit” ve “özgür” olduğu iddiasındaki ideolojiye dayanır. Althusser’e göre, devletin siyasal aygıtından devletin siyasal ideolojik aygıtını birbirinden ayırmak gerekir. Devletin siyasal aygıtı, baskıcı aygıtın bir parçasıyken; devletin siyasal ideolojik aygıtı belirli bir toplumsal oluşuma ait “siyasal sistemi” ya da “anayasayı” ifade eder. Siyasal DİA, farklı partileri içinde barındıran bir sistemdir. Siyasal DİA ile bireyler devletin siyasal ideolojisine uydurulmaya çalışılır.
Althusser’e göre, siyasal partiler az da olsa gerçekliği yansıtır. Lakin eğer bir toplumda sınıf mücadeleleri yeterince gelişim kat etmişse, siyasal partiler de aşağı yukarı sınıf mücadeleleriyle birbirleriyle uzlaşamayan sınıf veya sınıfın çıkarlarını temsil eder. Böylece uzlaşamayan iki zıt sınıf bu gerçeklik yoluyla ortaya çıkabilir.
Devrimci işçi sınıflarının mücadele örgütleri olduğu için (siyasi parti gibi) ilkece burjuva sınıfının kurallarına ve sistemlerine yabancıdırlar. Çünkü bu sınıfların ideolojisiyle burjuvanın ideolojisi antagonist özellik taşır. Komünist bir partinin nihai amacı, parlamentoya katılmak değil bilakis burjuva devlet iktidarını devirmek ve yıkmaktır. Althusser’e göre, eğer bir hükümete katılmak istese bile (bu durum ister proletarya diktatörlüğü olsun ister burjuva sınıfın egemenliği altında olsun) komünist bir parti hiçbir şekilde “hükümet partilerinden biri” olarak tanımlanamaz. Çünkü komünist parti, asla burjuva sisteminin işlerini “çekip çevirmek” yanılgısına düşmek istemez. Girmesinin tek amacı vardır o da sınıf mücadelelerini yaygınlaştırarak burjuva devletinin yıkılışını hızlandırmaktır. Ancak bu gaye içinde hareket etmek isterken proletarya diktatörlüğü hükümetinde de yer almamalıdır. Dolayısıyla bu yüzden komünist bir parti sıradan bir “hükümet partisi” gibi davranamaz. Çünkü hükümet partisi olmak onlara göre burjuvanın düzenini korumaktır bu ise burjuva devletine hizmet etmek ya da proletarya diktatörlüğü devletinin devamını sağlamak demektir. Oysa onların temel prensibinde hangi diktatör bir rejim olursa olsun onu yıkmak vardır.
Althusser’e göre, her ne kadar işçi sınıfı kendisini ahlaki, hukuki ve dinsel ideoloji olarak görse de aslında bir anlamda siyasal kimliğe de sahiptir. Sahip olduğu siyasal kimlik, sınıfların ortadan kaldırılması ve komünizmin kurulmasına yönelik sınıf mücadelesinin yaygınlaşmasıdır. Bunları gerçekleştirirken ise asla egemen ideolojinin “basit” bir biçimi olarak oyuna gelmemek gerekir.
Sonuç
Maddi varoluş DİA içerisinde gerçekleşir DBA ise, polis, ordu, mahkeme vb. gibi alanlardan oluşur. DİA’yı üreten kurumlar, din kurumu, aile kurumu, eğitim kurumu, kültürel kurumlar, haberleşme kurumu, sendikalar ve siyasal kurumlardır. Althusser’e göre, DBA zora dayalı bir işleyişe sahipken; DİA ideolojiye dayalı işler. DBA, bütünleşmiş bir şekilde fonksiyon gösterirken; DİA daha dağınık ve daha özerk bir işleyiş gösterir. DBA, görünür, somut ve doğrudan bir işleyiş sürdürürken; DİA, dolaylı, soyut ve görünmez bir şekilde işler. Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Althusser, bu yapıtında da ortaya sunduğu gibi neo-Marksist bir sosyal teorisyendir.